Kolera - Nedir

Aslında kolera, sadece bir bağırsak hastalığı olmamasının yanı sıra bağırsakları da ilgilendiren enfeksiyöz ve bulaşıcı bir hastalıktır.

Kolera

Aslında kolera, sadece bir bağırsak hastalığı olmamasının yanı sıra bağırsakları da ilgilendiren enfeksiyöz  ve bulaşıcı bir hastalıktır. Kolere şiddetli diyare ve bu nedenle dehidratasyona (su ve elektrolit kaybı) yol açtığından vücudun dengesini bozabilen, hatta tedavi edilmediğinde hayati tehlike oluşturabilen bir hastalıktır.

Kolera oldukça bulaşıcı bir hastalık olduğundan ve genellikle su kaynaklarından bulaştığından çok fazla sayıda insanı etkileyebilmektedir. Amerika’da görülen en son kolera salgını 1911 yılında meydana gelmekle beraber, bu hastalık Asya, orta doğu, Latin Amerika, Hindistan ve Afrika’da halen görülmektedir. Kolera salgınları yoksulluk, savaş, doğal felaketler gibi nedenlerle insanların sokaklarda ve bir arada yaşadığı, dolayısıyla hijyene çok fazla dikkat edilemeyen dönemlerde sıklıkla görülmüş ve bir çok kişinin ölümüne neden olmuştur.

Aslında kolera kolaylıkla tedavi edilebilen bir hastalık olmasına karşın, tedavi edilmediğinde ve hastada aşırı su ve tuz kaybı meydana geldiğinde ölümler kaçınılmaz bir hale gelmektedir. Oysa ki basit ve ucuz rehidratasyon solüsyonlarıyla ölümlerin önüne geçilmesi mümkündür.

Koleraya sebep olan bakteri Vibrio cholerae adlı bakteridir. Bu bakteri sitotoksinler üreterek (CTX) bu toksinler ince bağırsağın iç çeperine bağlanmaktadırlar. İnce bağırsağın iç çeperine bağlanan sitotoksinler sodyum klorürürn normal akışını bozmakta ve bağırsak lümenine aşırı miktarda sıvı salgılanmasına neden olmaktadır. Bahsedilen durum ise şiddetli diyareye ve sıvı kaybına bağlı olarak şiddetli tuz ve su kaybı nedeniyle ölümlere neden olabilmektedir.

Kolera salgınlarının temel sebebi musluk suları ya da su kaynakları olmakla beraber pişirilmemiş deniz ürünleri, çiğ sebze meyveler ve hatta kontamine tahıllar da  hastalığa neden olan bakteriyi taşıyarak hastalığın meydana gelmesine sebep olabilmektedir.

Kolera bakterisinin bulaşmış olduğu kişilerin bir kısmı belirtileri göstermemekte ve hastalığa sebep olan bakteriyi vücutlarında taşıdıklarından haberdar olmamaktadırlar. Ancak bazı kişilerde kolera orta-şiddetli semptomlara neden olabilmektedir.

Kolera semptomları enfekte olmuş 10 kişiden sadece birinde meydana gelmektedir. Genellikle semptomlar bakteri tarafından enfekte olunduktan sonra birkaç gün içerisinde başlamaktadırlar.

Koleranın en sık görülen semptomları şunlardır:

Diyare: Kolera kaynaklı diyare oldukça hızlı başlamakta ve çok hızlı bir şekilde su ve elektrolit kaybına neden olmaktadır. Diyare nedeniyle saatte yaklaşık 1 litre su kaybedilebileceğinden hayati risk baş göstermektedir.

Mide bulantısı ve kusma: Mide bulantısı hastalığın başlangıcında ya da ilerleyen safhalarda saatlerce sürebilen bulantılara yol açabilmektedir.

Dehidrasyon: İshale ve kusmaya bağlı olarak gelişen dehidratasyon (su ve elektrolit kaybı), çok kısa süreler içerisinde çok şiddetli boyutlara ulaşabilmektedir. Vücuttaki toplam sıvının yaklaşık %10’unun kaybı şiddetli dehidratasyon olduğunu gösterir. Dehidratasyonun bazı belirtileri: sinirlilik, güçsüz ve enerjisiz hissetmek, göz çukurlarının içeriye çökmesi, ağız kuruluğu, aşırı susuzluk, kuru cilt, az idrara çıkma vaya çıkmama, idrar renginin çok koyu olması, düşük tansiyon ve düzensiz kalp ritmi vs…

Dehidratasyon vücuttaki sinirler, kaslar, enerji mekanizması vs.. bir çok hayati fonksiyonun dengesini sağlayan minerallerin de kaybına yol açar. Bu durum elektrolit dengesinin bozulması olarak adlandırılır. Elektrolit dengesinin bozulması kas krampları ve şok gibi ciddi durumlara neden olabilir.

Genellikle yetişkinler ve çocuklarda görülen kolera semptomları hemen hemen aynı olmasının yanı sıra çocuklarda aşağıdaki durumlar da gözlenebilir:
  • Aşırı halsizlik ve hatta koma,
  • Yüksek ateş,
  • Konvülsüyonlar (vücutta kasılmalar) vs…

Kolera acilen tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Aksi halde ölümlere bile neden olabilmektedir.

Rehidrasyon tedavisi: Bu tedavide amaç ishal ve kusma nedeniyle vücudun kaybettiği su ve elektrolitleri (mineralleri) yerine koymaktır. Bunun için oral yolla kullanılan  rehidratasyon solüsyonları mevcuttur. Bu tedavi uygulanmadığı takdirde koleraya yakalananların yarısı hayatını kaybedecektir.

İntravenöz Sıvılar: Eğer oral rehidrasyon çözeltileri yeterli değilse bu çözeltilerin damar yolundan verilenleri acilen hastaya uygulanır.

Antibiyotik Tedavisi: Aslında kolera tedavisinin en gerekli parçası olmayan antibiyotikler, hekimin tercihine bağlı olarak reçete edilebilir ve kolera nedenli diyarenin daha çabuk sona ermesini sağlayabilir.  Kolera tedavisinde en sık tercih edilen antibiyotikler doksisiklin ve azitromisin’dir.

Çinko Takviyeleri: Yapılan araştırmalar sonucu çinko takviyelerinin kullanımının özellikle çocuklardaki kolera semptomlarının görülme süresini azalttığı tespit edilmiştir.

Homeopati tamamlayıcı bir yöntem olarak homeopati tedavisinde kullanılabilir. 1849’da Cincinnati, Ohio’da baş gösteren kolera salgınında homeopatik yöntemlerle tedavi edilen hastalarda ölüm oranı %3 iken, geleneksel tıp yöntemleriyle tedavi edilen hastalarda ölüm oranı %40 ila 70 arasında görülmüştür. Elbette günümüzde tıbbi yöntemler çok geliştiği için homeopatik yöntemleri kullanmadan önce doktorunuza danışmanız gerekmektedir.

Kullanılabilecek homeopatik formüller arasında şunlar bulunur:
  • Vibrio cholerae
  • Camphora
  • Veratrum album
  • Cuprum
  • Arsenicum
  • Carbo vegetabilis
  • Podophyllum
  • Laurocerasus
  • Phosphorus

Yorumlar

© 2013 alternatifterapi.com Tüm hakları saklıdır.

Eleman Türkiye