Kraniosakral Terapi - Dikkat Edilmesi Gerekenler

Kraniosakral sistemi dengelemek için hafif dokunuşlar kullanan bütünsel bir terapidir.

Kraniosakral Terapi

Kraniosakral terapi, vücudun kafatası ve bel kemiği bölgesinin, kemikler, sinirler, sıvılar ve bağ dokularını kapsayan kraniosakral sistemi dengelemek için çok hafif dokunuşlar kullanan bütünsel bir iyileştirme uygulamasıdır. Kraniosakral terapi, kraniosakral sistemle ilgilenir. Bu sistem, dura mata adı verilen, vücudun derinlerindeki bağ dokusunun aralıksız bir zarıyla birbirine bağlı olan kafatası, omurga ve kuyruk sokumunu içerir. Dura mata aynı zamanda beyin ve merkezi sinir sisteminin de etrafını çevirmektedir. 

Kraniosakral terapi William Garner Sutherland'in 1899'daki çalışmalarına dayanarak, 1983'te Dr. John Upledger tarafından geliştirilmiştir. Sutherland, beyne ait omurilik sıvısının, dura mata bölgesinde yükselip alçaldığını fark etmiştir. Bu harekete primer solunum etkisi adını vermiştir. Bugün ise kraniosakral ritim (KSR) veya kraniyal dalga olarak adlandırılmaktadır. Kraniosakral terapistleri, kafatasının altına veya kuyruk sokumuna yavaşça dokunarak vücuttaki kraniosakral ritmi kolaylıkla hissedebilirler. Seans sırasında, kraniosakral ritmin oranı, titreşim genliği, simetrisi ve akış kalitesindeki bozuklukları hissederler. Bir terapist, KSR’nin akışını dengelemek için çok hassas dokunuşlar kullanır. Beyin omuriliği sıvısı özgürce hareket ettiği zaman, vücudun doğal iyileşmeye yanıt vermesi başlar. Bir kraniosakral seans genel olarak 30-90 dakika kadar sürer. Hasta, üzerindeki kıyafetlerle bir masaj yatağında uzanırken, terapist nazikçe KSR akışını düzenler.

Upledger, kraniosakral terapi seansında kullanılabilecek çeşitli teknikler tanımlamaktadır. İlk teknik, enerji kistini serbest bırakmaktır. Bu teknik, hastanın vücudundan yabancı ve bozucu enerjilerin salıverilmesini sağlayan pratik bir metottur. Enerji kistleri, yakın oldukları bölgelerdeki doku ve organların aksaklık yaşamasına neden olabilirler. Terapist bu kistleri hastanın vücudunda hisseder ve nazikçe enerji engelini kaldırır.

Sutherland, enerjinin yönlendirilmesi adını verdiği ikinci bir teknikten bahsetmiştir. Bu teknikte terapist, enerjiyi bir elinden hastaya, oradan da diğer eline aktarmaktadır.

Üçüncü tekniğe miyofasiyel salım adı verilmektedir. Bu yöntem, bağ dokudaki veya vücudun bağlantılı dokularındaki tansiyonu serbest bırakan manipülatif bir vücut çalışmasıdır. Bu vücut çalışması yöntemi daha güçlü dokunuşlar gerektirir.

Upledger’in dördüncü tekniği rahatlama pozisyonudur. Bu teknik, hastanın vücudunda sakatlanmanın olduğu bölgeyi takip ederek o bölgeyi tutmayı içerir. KSR aniden durduğunda terapist, travmanın serbest bırakıldığını anlar.

Son teknik de, somatik-duygusal rahatlamadır. Bu teknik Upledger tarafından geliştirilmiştir ve krainosakral terapinin bir dalıdır. Vücuttan ve zihinden, travmanın kalıcı etkilerini ve "dokularda kilitli kalan” yaralanmaları çıkarmak için uygulanır.

Seansın ücreti, tedavinin sonuçlanması için gereken zamana ve terapistin niteliklerine göre değişir. Eğer terapi lisanslı bir sağlık uzmanı tarafından uygulanır ve saptanırsa, seans ücreti sigorta tarafından karşılanabilir.
Bel kemiği sinirlerinin hareketine ve bunun hayata berraklık ve "kalbe huzur getirmesindeki” önemine ilişkin ilk yazılı kaynak, Çin’deki 4000 yıllık bir metin olarak bulunmuştur. Kraniosakral çalışma, "dinleme sanatı” olarak belirtilmiştir. Ortaçağdaki çıkıkçılar da, vücudun hafif hareketlerini hissetmişlerdir ve bu hareketleri, çatlak ve çıkıkları düzeltmede ve baş ağrılarını tedavi etmede kullanmışlardır.

1900’lerin başlarında, Amerikalı bir kemik hastalıkları doktoru olan Dr. William Sutherland’ın araştırması, kafatası ve leğen kemiğinin hareketlerini detaylı olarak anlatmıştır. Araştırmasından önce, kafatası, katı ve hareketsiz bir kütle olarak düşünülüyordu. Daha sonra Sutherland, kafatasının aslında doku katmanları ile bağlı 22 ayrı hareketli kemikten oluştuğunu açıkladı. Bu çalışmasına kafatası osteopatisi adını verdi. Amerikalı bir kiropraktör ve Sutherland’ın çağdaşı olan Nephi Cotton, bu yaklaşıma kraniyoloji adını verdi. Bu iki ilimin doktorları, bu orijinal yaklaşımları inceledi, geliştirdi ve çalışmalarını, sakro-oksipital teknik, kraniyal hareket terapisi veya kraniosakral terapi olarak yeniden adlandırdılar. 

Bir kemik hastalıkları doktoru olan Dr. John Upledger ve Michigan Eyalet Üniversitesi’ndeki ve Osteopatik Tıp Koleji’ndeki Biyomekanik Departmanı’nda bulunan diğerleri de Sutherland’ın araştırmasını öğrendiler ve daha da geliştirdiler. Upledger, çeşitli kemik hastalıkları doktorlarının klinik gözlemlerini araştırdı. Bu araştırma, Upledger’ın kraniosakral terapi adını verdiği çalışmasının temelini oluşturdu.
Upledger’a göre kraniosakral terapinin olumlu bir şekilde uygulanabileceği durumlar, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, baş ağrıları, kronik orta kulak iltihabı, ağrı ve genel sağlık korumadır. Bu terapi, otizm, fibromiyalji, kalp hastalıkları, osteoartrit, akciğer iltihabı, romatizmal eklem iltihabı, kronik sinüs enfeksiyonları ve gastroenteritides (mide ve bağırsak yangısı) için tavsiye edilmektedir. Aynı zamanda, kronik yorgunluk sendromu, sırt ağrısı ve adet düzensizliği tedavileri için diğer terapilerle birlikte uygulanmaktadır. Bunlara ek olarak, diğer kraniosakral pratisyenleri, gözlerde işlev bozukluğu, yazı körlüğü, depresyon, motor koordinasyonu zorlukları, temporomandibular eklem bozuklukları (TMD), hiperaktivite, kalın bağırsak sancısı, bebeklerde astım, floppy baby sendromu (hipotoni), boyun incinmesi, beyin felci, bazı doğuştan gelen özürler ve diğer merkezi sinir sistemi bozuklukları için de bu terapinin faydalı olduğunu belirtmişlerdir. 
Bu nazik uygulama çoğu durumda oldukça güvenlidir. Ancak, kraniosakral terapi, akut sistemik enfeksiyonlar, sonradan oluşmuş kafatası kırıkları, intrakranial kanamalar veya damar genişlemesi veya medulla oblongatanın (beyin sistemi) fıtıklaşması durumlarında tavsiye edilmemektedir. Kraniosakral terapi, diğer tıbbi yaklaşımların kullanımını engellemez. 
Bazı kişiler, tedaviden sonra hafif bir rahatsızlık hissedebilir. Bunun sebebi, bir travmayı veya sakatlığı tekrar yaşamış olmak olabilir veya önceden hissizleşmiş olan bir bölge tekrar hayata dönebilir ve daha hassas bir hal alabilir. Bu yan etkiler geçicidir. 
Kraniosakral terapinin çeşitli etkileriyle ilgili olarak 40’tan fazla bilimsel makale yayımlanmıştır. Aynı zamanda bu terapi üzerine 10 adet yetkili okuma kitabı bulunmaktadır. En fazla göze çarpan bilimsel makaleler arasında Viola M. Fryman’in, 1,250 doğuştan kusurlu yeni doğan çocuğun başarıyla tedavi edilmelerini konu alan çalışması yer almaktadır. Edna Lay ve Stephen Blood TMD üzerindeki etkilerini göstermiştir ve John Wood psikiyatrik bozuklukların tedavi sonuçlarını belgelendirmiştir. Amerikan Diş Hekimleri Birliği, kroniosakral terapiyi ortodontik çalışma için oldukça etkili bulmuştur. Ancak, geleneksel tıp topluluğu bu teknikleri desteklememektedir. 

Yorumlar

© 2013 alternatifterapi.com Tüm hakları saklıdır.

Eleman Türkiye