Spontan doğumun başlangıcının belirtileri, gebeliğin geç evreleri esnasında yaygın olan Braxton-Hicks kasılmalarından (yalancı doğum kasılmaları) çok da farklı olmayan düzensiz kasılmalar olabilir. Spontane doğumun ortalama olarak %10’unda zarın yırtılması (suyun gelmesi) kasılmaların başlamasından önce gerçekleşebilir. Doğumdan uzun süre önce zarın yırtılması enfeksiyon riskine yol açtığı için, annenin kasılmalar yaşayıp yaşamadığı anne için bakım sağlayan kişiye bildirilmelidir.
Bazen deneyimli anneler bile doğumun ne zaman başladığını anlamakta zorlanırlar, doğum öncesinde kasılmalar, düzenli bir seyre girmeden önce günlerce ya da daha uzun süre kesintili olarak gerçekleşebilir. Genellikle doğum habercisi kasılmalar giderek sıklaşır, daha düzenli, daha uzun ve daha güçlü olur. Yürümek ya da eylem değişikliği bu kasılmaları değiştirmez. Bu kasılmalar; gözle görülür derecede daha aşağı, daha ince ve daha geniş duruma gelecek olan rahim ağzını değiştirmekte etkilidir. Oysa doğum öncesi dönemdeki kasılmalar aynı yoğunlukta ve sıklıkta kalır. Eylem değişikliği genellikle yok olmalarını sağlar. Bu kasılmalar rahatsızlık verebilir ve hatta hafif rahim ağzı değişikliklerine yol açabilir ancak saatlik bazda bir değişiklik olmaz.
Pek çok bebek yaklaşık olarak gebeliğin dokuz takvim ayından sonra doğar. Gebeliğin 37-42 haftaları arasında gerçekleşen doğum normal ve vaktinde kabul edilir. Gebeliğin 37. haftasından önce gerçekleşen doğum erken ya da prematüre olarak kabul edilir. 42 haftanın ardından ise uzamış ya da post-term gebelik olarak kabul edilir. Son iki durum da yüksek riskli doğum olarak kabul edilir.
Doğum süreci üç aşamada gerçekleşir. İlk aşama rahim ağzının genişlemesi, ikincisi bebeğin doğumu, üçüncüsü ise plasentanın çıkarılmasıdır. Bununla birlikte ABD’de bebeklerin yaklaşık %25’i cerrahi olarak sezaryen ile doğar. Bu bir gereklilik ve hatta hayat kurtaran bir işlem olabilir ancak bunun, doğumun daha iyi yönetilmesi ve doğuracak kadınların daha fazla bilgilendirilmesi yoluyla olabileceğin çok üstünde bir oran olması muhtemeldir.
2001 yılına ait bir rapor, yaşı daha ileri olan kadınların sezaryen yoluyla doğurmasının ve suni sancı ile doğum gerekliliğinin daha muhtemel olduğunu göstermiştir. Önceleri, "bir kez sezaryen, her zaman sezaryen ” denilerek bir kadının sezaryenin ardından normal doğum yapamayacağı ifade edilirdi, ancak bu artık herkes için geçerli değildir. Daha önce cerrahi olarak doğum yapan kadınlar giderek daha yaygın olarak sezaryen sonrası vajinal doğumu (DDVD) seçmektedir. Anlayışlı ve bilgili bir bakım uzmanı ve iyi hazırlık bu amaca ulaşmaya yardımcı olur.
Doğumun ilk evresi rahim ağzının tam genişlemeye ulaşması için gereken zamandır. Bu evre latent (erken), aktif ve geçiş fazlarında oluşur. Rahim ağzının kapalı durumundan 3 cm’lik açıklığa ulaşana kadar geçen süreç olan doğumun latent fazı günlerce ve hatta daha uzun sürebilir. Bazı kadınlar için latent faz fark edilebilir bir aşama değildir, bazıları için ise hemen aktif doğum fazına geçilmesine yol açar. Latent faz genellikle, bebeğinin sonunda doğup doğamayacağını merak eden kadınlar için heyecan vericidir. Bu faz esnasındaki kasılmalar genellikle çok ağrılı değildir. Aktif faz, rahim ağzının 3 cm genişliğe ulaşmasını takiben başlar ve yaklaşık 7 cm açıklığa ulaşana kadar sürer. Bu evrede doğum kasılmaları güçlüdür ve annenin konsantrasyonunu gerektirir.
Bu evrenin uzunluğu da değişkendir genellikle ilk kez anne olacaklar için, daha önce çocuk sahibi olmuş kadınlarınkinden daha uzundur. Aktif fazı geçiş fazı takip eder. Bu, pek çok kadının umutsuzluk ya da "bunu yapamayacaklarını” ifade ettikleri, doğumun en kısa ve en yoğun evresidir. Geçiş evresinin ardından rahim ağzı tam olarak 10 cm’e kadar açılır ve itme başlar. Doğumum ikinci aşaması bebeği vajinadan (doğum kanalından) dışarı itmektir. Kasılmaların sıklığı genellikle doğumun ilk evresinde olduğundan daha azdır; ancak çok güçlüdürler ve daha uzun sürerler. Pek çok kadın bunu itebilmek için bir yardım olarak görür. Doğumda ilaç almayan kadınlar için itme reflekssel ve içgüdüseldir. Bebeğin başının anne pelvisindeki gerilmiş reseptörler üzerinde yarattığı baskı itme isteğini tetikler. İtme, doğanın daha önce doğum yapmış bir kadına kredi verdiği başka bir fazdır.
İlk kez anne olacaklar genellikle yaklaşık 60 dakika boyunca iterler, daha önce anne olanların ise ortalama olarak sadece 15 dakika itmesi gerekir. Doğumun üçüncü aşaması, genellikle dikkatini yeni doğan bebeğine veren anne tarafından fark edilmeyen plasentanın çıkmasıdır. Bebeğin doğumunun ardından plasentanın dışarı itilmesi için rahim kasılmaya devam etmelidir. Bu organ gebelik boyunca bebeğin anneden besinleri alabilmesi ve bebeğin atık ürünlerini atılabilmesi için anneye geri ulaştırılması için çalışır. Eğer kasılmalar hafifse ya da plasenta çıkmadan önce doğum durmuşsa bebeği emzirmek, rahmi yeniden kasılması için uyaran oksitosin hormonunun salgılanmasını tetikleyebilir. Alternatif olarak enjeksiyon yoluyla yapay oksitosin (pitosin) de verilebilir.,
Teşhis
Bir hastanede doğum yapmayı seçen kadınlar için, aktif doğumun teşhisi genellikle kasılmalar düzenli ve güçlüyse, ayrıca rahim ağzı saatlik bazda dikkat çekecek biçimde açılarak (dilatasyon) inceliyorsa (efasman) yapılır. Hastaneye, hiçbir komplike etmen olmaksızın ve düzenli kasılmaları olduğunu bildirerek ulaşan bir kadın, doğumun başlayıp başlamayacağını anlamak için genellikle en az bir saat gözlemlenir.
Karnın etrafına yerleştirilen monitörler bebeğin kalp hızını ve kasılmaların yapısını ölçer. Bir hemşire bebeğin pozisyonunu, konumunu ve annenin rahim ağzının incelme ve açılma oranı ile pozisyonunu kontrol eder. Hastaneye yatış genellikle gebelik sürecine bakılmaksızın, su gelmişse (zarın yırtılması) ya da annede yüksek kan basıncı, birden fazla bebek, fetal distres, anormal fetal prezantasyonu veya aşırı kanama gibi komplikasyonlar varsa gerçekleştirilir. Gebeliğin 37. haftasından önce ya da 42. haftasından sonra doğum yapan kadınların da hastanede doğum yapması önerilir.