Depresyon - Nedir

Gündelik hayatı etkileyecek biçimde devamlılık gösteren üzüntü ve umutsuzluk halidir.

Depresyon

Depresif bozukluk ya da tek uçlu (unipolar) depresyon olarak da bilinen depresyon, devamlı ve derin bir üzüntü veya umutsuzluk ve/veya önceden zevk veren şeylere karşı ilgi kaybı ile karakterize bir ruhsal rahatsızlıktır. Uykuda, iştahta ve zihinsel süreçlerde bozulma, eşlik eden yaygın belirtilerdendir.

Herkes zaman zaman mutsuz ve üzgün hisseder. Ancak bu depresif duygular yakın zamanda bir kayıp ya da travma olmaksızın gündelik yaşama hakim olmaya başladığında ve fiziksel ve zihinsel bozulmaya neden olduğunda, depresyon olarak bilinen durum haline gelirler. ABD’de depresyonun her yıl 17 milyon kişiyi etkilediği ve bunun doğrudan ya da dolaylı yıllık maliyetinin 53 milyar dolar olduğu sanılmaktadır. Her dört kadından birinin hayatı boyunca en az bir şiddetli depresyon epizodu yaşadığı, % 10–20’sinde yaşam boyu sürdüğü, erkeklerde ise bu oranın % 5–10 civarı olduğu tahmin edilmektedir. İlk depresyon atağı için ortalama yaş 20’lerin ortalarıdır, buna rağmen bozukluk çocuklardan yaşlılara kadar, ayırt etmeksizin her yaş grubunu etkiler.

Depresyonun Çeşitleri
Depresyon başlıca iki sınıfa ayrılır; majör depresif bozukluk ve distimik bozukluk. Major depresif bozukluk en az iki ila üç hafta süren, orta veya şiddetli depresyon atağıdır. Majör depresif atağı yaşayan kişiler uyumakta güçlük çekebilir, önceden zevk aldıkları faaliyetlere ilgilerini kaybedebilir, kilolarında değişim görülebilir, konsantrasyon güçlüğü yaşayabilir, kendilerini değersiz ve umutsuz hissedebilir, ölüm ya da intihar düşünceleri olabilir. Çocuklarda majör depresyon kendini çabuk öfkelenme olarak gösterebilir. Depresif ataklar akut (kısa süreli ancak şiddetli) olurken, distimik bozukluk en az iki yıl süren, devamlılık gösteren kronik depresyondur (çocuklarda bir iki yıl olabilir) ve ortalama süresi 16 yıldır.
 
Distimik bozuklukta hafif ila orta şiddette olan depresyonun şiddeti zaman zaman artış ve düşüş gösterebilir. Distimik bozukluk olan kişiler bazı dönemler iki aya kadar normal, depresif olmayan bir ruh halinde olabilirler. Atağın başlangıcı yavaş olabilir ve distimik hastalar tam olarak depresif hissettiklerini fark edemeyebilir. Distimik bozukluk olan kişiler uyku ve yeme alışkanlıklarında değişim, düşük özsaygı, yorgunluk, konsantre güçlüğü ve umutsuzluk hissedebilirler.
 
Depresyon, bir uçtaki mani ve diğer uçtaki depresyon arasında radikal duygu değişimleri ve duygudurum dalgalanmaları yaşanmasına neden olan affektif bir ruhsal rahatsızlık olan bipolar bozuklukta da görülebilir. Bipolar bozukluk olan kişilerin çoğu dönüşümlü olarak mani ve depresyon epizotları yaşar.
2003 yılında yapılan bir çalışmada majör depresyon hastalarının üçte ikisinin aynı zamanda kronik ağrı yaşadıklarını ifade ettikleri bildirilmiştir. Aradaki ilişkinin ne olduğu tam olarak açık değildir çünkü ağrıya neden olan hastalıklar depresyonun yaygın bir nedeni olsa da aynı zamanda ağrı depresyonun ilk belirtilerinden de olabilir.
 
Depresyon geçiren kişilerde kalıtımın da rol oynadığını görülmektedir. Yakın aile bireylerinde majör depresyon olan kişilerde depresyon gelişme riski üç kat fazladır. Biyolojik ve genetik faktörlerin bazı kişileri depresif bozukluklara yatkın hale getirdiği ancak çevresel koşulların da bu bozukluk için tetikleyici olabildiği bilinmektedir.
 
Tıbbi sorunlar, bir yakının ölümü, boşanma ya da ayrılık, düşük ya da yeni doğan bebeğin kaybı veya iş kaybı gibi önemli yaşam değişiklikleri ve dışsal gerginleştiriciler de uyum bozukluğu denilen bir depresyon türüyle sonuçlanabilir. Her ne kadar uyum bozukluğunda periyotlar kendiliğinden çözümlense de, bu bazen yavaş yavaş majör depresif bozukluğa dönüşebilir.

Majör Depresif Atak
Majör depresyon atağı yaşayan kişiler depresif bir ruh hali içinde olur ve/veya faaliyetlerine ilgileri ya da bu faaliyetlerden aldıkları zevk azalır. Majör depresif atak yaşayan çocuklar depresif hissetmekten/görünmekten ziyade sinirli ve öfkeli hissedebilir/görünebilir. Ayrıca aşağıdaki belirtilerin beş ya da daha fazlası, en az iki hafta boyunca hemen hemen her gün gerçekleşir:
  • Kiloda kayda değer değişiklik
  • İnsomnia (uyuyamama) ya da hipersomnia (aşırı uyuma)
  • Psikomotor ajitasyon veya retardasyon
  • Yorgunluk veya enerji kaybı
  • Değersizlik ya da yersiz suçluluk hissi
  • Düşünme ya da konsantrasyon güçlüğü veya kararsızlık
  • Yinelenen ölüm veya intihar düşünceleri ve/veya intihar teşebbüsü
Distimik Bozukluk
Distimya genellikle diğer psikiyatrik veya fiziksel rahatsızlıklarla birlikte gerçekleşir. Distimik hastaların hemen hemen %70’inde hem distimik bozukluk hem de majör depresif bozukluk görülür. Buna ikili depresyon denir. Distimik hastaların çoğunda aynı zamanda madde bağımlılığı, panik bozukluk, kişilik bozuklukları, sosyal fobiler ve diğer psikiyatrik bozukluklar da görülür. Multipl skleroz, kardiyak nakli, AIDS, hipotiroidizm, kronik yorgunluk sendromu, Parkinson hastalığı ve diyabet gibi sağlık durumları olan hastalarda distimya daha yaygındır. Distimik bozukluk ile bu sağlık sorunları arasındaki ilişki açık değildir ancak bu bağlantı sağlık sorunlarının ve/veya farmakolojik tedavinin nörotransmiterleri etkilemesinden kaynaklanabilir. Distimik bozukluk, halihazırda sağlık sorunları olan hastaların iyileşme dönemini uzatabilir ya da karmaşık hale getirebilir.
 
Altta yatan depresyon hissinin yanı sıra, distimik bozukluk yaşayan kişiler en az iki yıllık bir periyot boyunca hemen hemen her gün aşağıdaki belirtilerden iki ya da daha fazlasını yaşar:
  • Az ya da çok yemek
  • İnsomnia veya hipersomnia
  • Yorgunluk veya enerji kaybı
  • Düşük öz saygı
  • Konsantrasyon güçlüğü veya karar vermede zorluk
  • Libidoda değişiklik
  • İştahta değişiklik
  • Motivasyonda değişiklik
  • Umutsuzluk hissi
  • Çocukluk/ergenlik depresyonunun belirtileri:
  • Okul performansında düşüş
  • İştah değişiklikleri (genellikle azalma görülür ancak bazen artabilir.)
  • Kilo kaybı ya da kilo alma
  • Mide ağrıları
  • Insomnia
  • Gün içinde aşırı uyuma
  • Sosyal geri çekilim
  • Madde ya da alkol kötüye kullanımı
  • Soyutlanma
  • Apati
  • Yorgunluk
  • Konsantrasyon kaybı
  • Yetişkin depresyonunun belirtileri:
  • Uzun süreli üzüntü
  • Değersizlik ya da suçluluk hissi
  • Cinsel ilgide azalma
  • Konsantrasyon, hafıza ve karar verme yeteneği kaybı
  • Faaliyetlere ilgi kaybı
  • Yorgunluk
  • Kilo kaybı ya da kilo alma
  • İnsomnia ya da aşırı uyuma
  • Alkol ve madde/ilaç kullanımında artış
  • Anksiyete
  • İntihar düşünceleri
  • Konuşmada ve fiziksel hareketlerde yavaşlama
Teşhis
Majör depresif bozukluk ve distimik bozukluk tanısıyla ilgili kriterler Ruhsal Bozukluklara İlişkin Tanı ve İstatistik El Kitabı’nda (4’ncü baskı) (DSM IV) bulunur. Bir hastanın ruhsal durumunu değerlendirmek ve depresif belirtilerin olup olmadığını saptamak için mülakatın yanı sıra birkaç klinik ölçek de kullanılabilir. Bu testler arasında, Hamilton Depresyon Ölçeği (HAM-D), Çocuk Depresyon Envanteri (CDI), Geriatrik Depresyon Ölçeği (GDS), Beck Depresyon Envanteri (BDI) ve Zung'un Kendini Dereceleme Depresyon Ölçeği yer alır. Bu testler bir pratisyen, psikiyatrist ya da psikolog tarafından uygulanabilir.
Depresyonun ardındaki nedenler hem çok karmaşıktır, hem de henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Beyinde sinir hücreleri arasında mesajları ileten kimyasallar olan nörotransmiterlerde bir dengesizliğin olmasının depresyonun ana nedeni olduğu düşünülür. Yetişme (majör depresyondan daha çok distimide etkindir) gibi dışsal faktörler de önemli olabilir. Örneğin bir kişi çocukluk çağında istismara uğradığında ya da ihmal edildiğinde, olumsuz düşünceler ve düşük özsaygı ortaya çıkabilir, bu da yaşam boyu depresyonun sürmesine neden olabilir. 

Risk Faktörleri
Tedavi edilmeyen ya da uygun biçimde tedavi edilmeyen depresyon, ABD’de intiharın birincil nedenidir. Doğru tedavi depresif hastaların % 80–90’ındaki belirtileri azalır. Her majör depresif atağın ardından, yinelenme riski önemli ölçüde artar. Bir atağın ardından bu risk %50 iken, ikinci ataktan sonra oran %70’e, üçüncü atağın ardından ise %90’a çıkar. Bu nedenle hastalar yineleyici depresyonun belirtilerinin farkında olmalıdır ve uzun süre ikame tedavisi görmelidir.
 
2000’li yıllarda ruh sağlığı klinisyenleri depresyon hastalarının iyileşme sürecinde en etkin faktörün, hastalığın ardındaki kişiye bütün olarak odaklanmak olduğunu ileri sürmüştür. İlaç yazmanın yanı sıra hastanın öz saygısını, kontrol duygusunu ve kararlılığını ele almak gerekir. Klinisyenler ayrıca depresyon hastalarının iyimserliğe ihtiyaç duyduğunu ve aile bireyleri ya da arkadaşlar tarafından desteklenmesi gerektiğini vurgulamıştır. 
Depresyon genellikle antidepresanlarla ve/veya psikososyal terapi ile iyileştirilir. Bir arada ve doğru biçimde kullanıldığında terapi ve antidepresanlar depresyonu olan kişiler için güçlü bir tedavi planı oluşturur.

İlaçlar
Fluoxetine (Prozac) ve sertraline (Zoloft) gibi seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI’ler), bir nörotransmiter olan serotonin seviyelerini artırarak depresyonu azaltır. Bazı klinisyenler SSRI’leri distimik bozukluk tedavisi için tercih eder. Anksiyete, ishal, uyuşukluk, baş ağrısı, terleme, bulantı, cinsel işlevde azalma ve insomnia SSRI’lerin olası yan etkilerindendir. Yakın zamanda yapılan bir çalışma bu ilaçların hastada gastrointestinal kanama riskini artırdığını göstermiştir.
 
Trisiklik antidepresanlar (TCA’lar) SSRI’lerden daha ucuzdur ancak şiddetli ağız kuruluğu, sedasyon, baş dönmesi ve kardiyak aritmiler gibi daha şiddetli yan etkileri olabilir. Bu yan etkiler nedeniyle yaşlılarda TCA’lar ihtiyatla reçete edilmelidir. TCA’lar arasında amitriptyline (Elavil), imipramine (Tofranil) ve nortriptyline (Aventyl, Pamelor) yer alır. 10 günlük TCA’ların dozu, bir kerede yutulursa ölümcüldür, bu nedenle intihar riski olan hastalara reçete edilmemelidir.
 
Tranylcypromine (Parnate) ve phenelzine (Nardil) gibi monoamin oksidaz inhibitörleri (MAOI’ler) santral sinir sistemindeki bir enzim olan monoamin oksidazın (MAO) etkisini bloke eder. MAOI’leri alan hastalar olası ciddi hipertansif (kan basıncı yükseltici) yan etkisinden kaçınmak için yüksek miktarda tiramin içeren gıdalardan (eski peynirlerde ve ette bulunur) uzak durmalıdır.
 
Heterosiklikler arasında bupropion (Wellbutrin) ve trazodone (Desyrel) yer alır. Bupropion nöbet bozuklukları olan hastalara yazılır. Yan etkileri arasında ajitasyon, anksiyete, kafa karışıklığı, titreme, ağız kuruluğu, hızlı ya da düzensiz kalp hızı, baş ağrısı, düşük tansiyon ve insomnia yer alır. Trazodone’nin sedatif etkisi olduğundan, insomnia görülen depresif hastaların tedavisinde faydalıdır. Yan etkileri arasında ağız kuruluğu, gastrointestinal sıkıntı, baş dönmesi ve baş ağrısı yer alır. 2003’te Wellbutrin’in üreticisi ilacın cinsel yan etkiler ya da kilo alımı gibi yan etkilerin görülme riski daha düşük olan ve günde bir defa alınan türünü piyasaya sürmüştür.

Elektrokonvülsif Terapi
Elektrokonvülsif (EKT) terapi genellikle bütün terapi ve ilaç tedavi seçenekleri sonuç vermediğinde kullanılır. Ancak bazen şiddetli depresyon durumunda ve hasta oral ilaçları almayı reddediyorsa ya da hastada dehidrasyon başlamışsa, çok fazla intihara meyilliyse ya da psikotik ise erken evrelerde de kullanılabilir.
 
Tedavi hastanın başı üzerindeki elektrotlar aracılığıyla beyne bir dizi elektrik uyarımı gönderilmesinden oluşur. EKT genel anestezi altında verilir ve konvülsiyonları önlemek için hastaya bir kas gevşetici verilir. Her ne kadar EKT’nin başarısının ardındaki mekanizma tam olarak bilinmese de, elektrik akımının beyindeki elektrokimyasal süreci değiştirdiğine, bunun sonucunda da depresyonu yatıştırdığına inanılır. Baş ağrısı, kas ağrısı, bulantı ve kafa karışıklığı EKT terapisinin hemen ardından görülebilecek olası yan etkilerdir. EKT tedavisi alan hastalarda genellikle geçici olan hafıza kaybı da bildirilmiştir. Tedavi edilen her 200 hastanın birinde EKT aylar ya da yıllar süren şiddetli hafıza sorunlarına neden olur.
 
2001’in sonlarında, depresyon tedavisi için uyarlanmış olan, epilepsiyi tedavi etmek için kullanılan kalp piline benzer bir cihaz üzerine bir çalışma yayımlanmıştır. İmplant edilen elektronik cihaz vagus sinirine aralıklı olarak sinyal gönderir. Vagus, beynin duygu durumunu düzenlediği bilinen alana sinyalleri taşıyan sinirdir. Her ne kadar cihaz henüz deneysel nitelikte olsa da, depresyon tedavisinde elde edilen erken bulgular umut verici olmuştur. 
Depresyon tedavisinde yardımcı olduğu kanıtlanmış çeşitli alternatif tedaviler vardır. İngiltere’de yakın zamanda yayınlanan bir rapor, davranış ve kendi kendine yardım programları, denetimli egzersiz programları ve hafif depresyon için antidepresan yazmadan önce yakın izlem gibi alternatif tedavileri daha fazla doktorun teşvik etmesi gerektiğini bildirmiştir. Çikolata, kahve, şeker ve alkol ruh halini olumsuz etkileyebilir, bununla birlikte bu bağlantı farmakolojik etkilerden ziyade bu gıdaların duygusal çağrışımlarından kaynaklanabilir. 2007 yılında yapılan bir çalışmada, araştırmacılar bir kilo verme programını takip eden kadınların çikolata yemeseler bile onu düşündüklerinde, minör depresyona bağlanabilecek suçluluk duygusu hissettiklerini bulmuştur. Benzer tepkiler diğer yasaklanmış maddeler için de geçerli olabilir.
 
Esansiyel yağ asitleri depresyonu azaltabilir ve ruh halini iyileştirebilir. Duygu ve düşünceleri bir günlüğe yazmak da terapötiktir. Aromaterapi, bilhassa da turunçgillerin kokularının depresyon üzerinde olumlu bir etkisi vardır.
 
Psikoterapi ya da danışma tedavinin ayrılmaz bir parçasıdır çünkü depresyonun nedenini bulabilir ve tedavi edebilir.

Psikososyal Terapi 
Psikoterapi depresyonun olası nedenlerini ortaya çıkarmak için kişinin hayatını dikkatle inceler. Tedavi esnasında terapistler hastalara düşünce kalıplarının ve bunların nasıl ortaya çıktıklarının farkında olmaları konusunda yardım eder. Psikoterapinin birçok alt türü vardır ancak hepsinin ortak amacı hastalara sağlıklı problem çözme ve sorunlarla baş etme becerileri kazandırmaktır.
 
Bilişsel davranış terapisi, mevcut depresyona hastanın yanlış biçimde düşünmesinin neden olduğunu varsayar ve düşünce kalıplarını ve algıları değiştirmeye odaklanır. Terapistler ayrıca hastalarına olumsuz ya da çarpıtılmış düşünce ve duygu kalıplarını ve bunlara eşlik eden davranış ve duyguları saptamalarına yardımcı olur; daha sonra bu düşünceleri fark ederek bunlara farklı tepkiler vermeleri için yeniden eğitir.

Çin Tıbbı ve Bitkiler
Çin tıbbında depresyon tedavisi, Qi’yi yeniden düzenlemeyi, ilgisizliği azaltmayı, zihni yatıştırmayı ve zihinsel canlanmayı teşvik eder. Depresyonu tedavi etmek için Bai Jin Wan (Beyaz Metal Hap) kullanılır (günde iki kere 5 gr). Hekim, depresyonun türüne ve şiddetine bağlı olarak hayat tarzı değişiklikleri de dahil birçok tedavi önerebilir. Akupunkturun depresyon tedavisinde yardımcı olduğuna dair de bazı kanıtlar vardır. Bir çalışmada, depresyon için özel olarak akupunktur tedavisi alan kişilerin spesifik olmayan akupunktur alan ya da hiçbir tedavi almayan kontrol grubundaki hastalara göre kayda değer miktarda daha az depresif olduğu görülmüştür.
 
Sarı kantaron (Hypericum perforatum) Almanya’da en yaygın kullanılan antidepresandır. Sarı kantaronun etkinliği üzerine pek çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların yeniden incelenmesi sonucu sarı kantaronun placebodan daha üstün olduğu ve geleneksel antidepresanlar ile kıyaslanabilir olduğu saptanmıştır. 2000 yılında ABD’de sarı kantaron ile geleneksel antidepresanların etkinliğinin karşılaştırıldığı birçok çalışma yapılmıştır. Her ne kadar etkinliğine dair bulgular kuşkulu olsa da, 2003 yılında bir rapor tedavinin giderek daha fazla kabul gördüğünü ifade etmiştir. 2006 yılında bir çalışmada minör depresyon ve distimik hastalarda hypericum ile placebo karşılaştırılmıştır. Tedavi yalnızca distimik olmayan hastalarda kayda değer oranda avantaj sağlamıştır. Bir anket ise 62 ülkede 15,000 uzmanın %41’inin hafif ila orta seviyeli depresyon için sarı kantaron kullandığını göstermiştir. Her ne kadar sarı kantaron geleneksel antidepresanlara güvenli bir alternatif gibi görünse de, bitki bazı ilaçlarla etkileşime geçebileceğinden dikkatle kullanılmalıdır. Mutat doz günde üç kez 300 mg’dir.

Ortomoleküler Terapi
Ortomoleküler terapi beyin için optimal kimyasal ortamı sağlamaya çalışan bir terapidir. Bu yaklaşımın ardındaki teori, ruhsal rahatsızlıkların bazı kimyasalların düşük yoğunlukta olmasından kaynaklandığıdır. Linus Pauling ruhsal rahatsızlıkların B vitaminleri, biotin, C vitamini ya da folik asidin düşük seviyelerde olmasından kaynaklandığına inanırdı. B1, B2 ve B6 vitaminleri, trisiklik antidepresanlar alan geriartrik hastalarda belirtileri iyileştirmiştir. Triptofan, tirozin ve fenilalanin aminoasitlerinin depresyon üzerinde olumlu etkilerinin olduğu görülmüştür; ancak bu bulguları onaylamak için geniş çaplı ve kontrollü çalışmalar yapılması gereklidir.
 
Birkaç küçük çalışmada, S-adenozil-metionin’in (SAM, SAMe) placebodan daha etkili olduğunu ve trisiklik antidepresanlarla aynı derece etkin olduğu görülmüştür. Mutat doz günde iki defa 200 mg’dır. 2003’de ABD Sağlık ve İnsan Hizmetleri Bakanlığı, SAMe üzerine yapılmış 100 klinik çalışmayı yeniden incelemiştir ve mide bozulması ve libidoda azalma olmaksızın reçeteli ilaçlar kadar etkin olduğu sonucuna varmıştır.
 
5-HT, 5-HTP bir serotonin öncülüdür. Ticari olarak daha yaygın bulunan 5-HT Griffonia simplicifolia bitkisinden elde edilir. Birçok küçük çalışmada 5-HT ile tedavinin hastaların yarısından fazlasında depresyonu iyileştirdiği görülmüştür. Bu çalışmaların bir incelemesi 5-HT’nin antidepresan özellikleri olduğunu göstermiştir ancak bu bulguyu onaylamak için daha büyük çalışmalar yapılması gereklidir. Mutat doz günde üç defa 50 mg’dir. Yan etkiler arasında bulantı ve gastrointestinal bozukluklar yer alır.

Homeopatik Tedaviler
Homeopatik tedaviler depresyon için yardımcı olabilir. İngilizler tarafından yapılan bir çalışma, hastaların %75’inden fazlasının ikinci ziyaretten sonra homeopatik tedaviye olumlu yanıt verdiğini ileri sürmüştür. Doz için bir homeopata danışılmalıdır; yaygın kullanılan homeopatik ilaçlar şunlardır:
  • Şiddetli depresyon için Arum metallicum
  • Uyum bozukluğu için Ignatia
  • Uzun süreli depresyon için Natrum muriaticum
Işık Terapisi
Işık terapisi depresyonun mevsimsel affektif bozukluk (MAB) türünü kontrol altına almakta yardımcı bir terapidir. Tedavi günde bir saat yere ya da bir masaya yerleştirilen bir ışık kutusundan gelen yüksek yoğunlukta ve/veya spesifik spektrumda ışığa maruz kalınması biçiminde uygulanır. Işık yoğunluğu genellikle gün ışığına benzeyen 10,000 lükstür. Aşırı ışığa maruz kaldığı için daha az ışığa ve daha çok uykuya ihtiyaç duyanlar için tam tersi olan gün doğumu simülatörü de kullanılabilir. Çoğu kişi etkilerini üç ila dört haftada görür. Yan etkileri arasında baş ağrısı, göz yorgunluğu, sinirlilik ve insomnia yer alır. Bir hafta ya da daha fazla güneşli bir iklimde bulunmak da MAB’ı iyileştirebilir.

Yorumlar

© 2013 alternatifterapi.com Tüm hakları saklıdır.

Eleman Türkiye