Wigmore Diyeti - Hazırlık

Taze çiğ gıdalar, canlı filizler ve buğday çimi suyu birleşimine dayalı bir diyeti takip eden yöntemdir.

Wigmore Diyeti

Wigmore diyeti ismini, taze çiğ gıdalar, canlı filizler ve buğday çimi suyu birleşimine dayalı, Canlı Gıda Programı olarak adlandırılan beslenme sistemini geliştiren Ann Wigmore'den almıştır. Bazen çiğ beslenme de denilen bu rejimin vücudu toksik maddelerden arındırdığı ve onardığı düşünülür. Wigmore diyetini uygulayan kişiler aynı zamanda doğal olmayan işlenmiş gıdalardan veya özellikle pestisit (böcek öldürücü) gibi kimyasallar içeren şeyleri kullanmaktan da kaçınmalıdır. 

Wigmore diyeti aslında vejetaryendir. 1996'da yayınladığı "The Blending Book: Maximizing Nature’s Nutrients: How to Blend Fruits and Vegetables for Better Health" adlı kitabında Wigmore görüşlerini şöyle açıklamıştır: "Canlı gıda beslenmesi üstün beslenmedir çünkü çiğ ile pişmiş ve doğal ile sentetik yiyecekler arasında önemli farklılıklar vardır. Geleneksel beslenme okulu programında, ne gıdalardaki enzim ya da yaşam gücü değerleri, ne de pişmiş gıdalar karşısında canlı (çiğ) gıdaların değeri üzerine tartışmalara çok fazla yer verilir. Yine de bu fark, sağlık terimleriyle dile getirilirse zinde ve sağlıklı yaşamak ile sadece nefes almak arasındaki farktır.”

Wigmore diyeti gıdaları dört ana grupta sınıflandırır: filiz karışımları, ayçiçeği ve filizleşmiş karabuğdayın yeşil yaprakları, lahana turşusu (sauerkraut), arpa ve buğday çimi suyu gibi canlı gıdalar; taze organik sebze ve olgun meyveler, baharatlar, otlar ve çiğ kabuklu yemişler gibi çiğ gıdalar; buğulanmış ya da haşlanmış sebzeler, pişmiş tam tahıl ve fırınlanmış kök sebzeler gibi pişmiş gıdalar; son olarak her türlü hazır gıdadan oluşan işlenmiş gıdalar. Wigmore diyetinin takipçileri, kişinin diyeti ağırlıklı olarak son iki gruptaki gıdaları içerdiğinde hastalıkların meydana geldiğine inanmaktadır.

Wigmore diyeti uygulayıcıları insanları, enzim ve oksijen düzeylerini banka hesapları olarak düşünmeye teşvik eder. Hücrelerde daha fazla oksijen ve enzim depolandıkça kişi daha sağlıklı hisseder. Bazı gıdaları tüketmenin enzim ve oksijen miktarlarını optimum seviyelerde tutacağı görülmüştür.
Wigmore diyetinin diğer özellikleri arasında buğday çimine sindirim destekleyici ve "canlı gıda ilacı" olarak önem vermesidir. Kan oluşumu ve bağışıklık sisteminin güçlenmesi için gerekli olan 90'dan fazla enzim ve mineral içerdiğinden buğday çiminin şifa verici özelliklerinin programdaki diğer unsurlardan daha değerli olduğu düşünülür. Wigmore diyetine uyan kişiler, her gün en az 60 ml'lik iki porsiyon buğday çimi suyu içmeye teşvik edilir. Ayrıca detoksifikasyon sürecinden en iyi şekilde sonuç alınması için "mümkün olduğunca sık olarak” 120 - 240 ml'lik buğday çimi lavmanı alınabilir.

Wigmore diyetindeki gıda kombinasyonları, bazı gıdaların birleştirilmesinin mide krampları, hazımsızlık, ağız kokusu, bağırsak gazı ya da enerji düzeylerinde azalmaya neden olduğu varsayımına dayanmaktadır. Gıdalar; proteinler (kümes hayvanları, balık, süt ürünleri, miso ve maya), ön-sindirilmiş proteinler (kabuklu yemişler ve tohumlar), nişastalar, sebzeler, asitli meyveler (turunçgiller ve ekşi meyveler), sub-asitli meyveler (elma, kayısı, çilek ve böğürtlen gibi meyvelerin birçoğu, şeftali), tatlı meyveler (muz, hurma ve tüm kurutulmuş meyveler), kavun; ve nötr besinler (avokado ve limon) olmak üzere dokuz gruba ayrılır. Kavun tek başına tüketilmelidir. Öğünlerin herhangi bir kategoriden gıdalardan oluşan iyi bir kombinasyon içermesi tavsiye edilir.  Örneğin, meyve ve nişastanın bir arada olması kötü bir kombinasyon olacaktır.

Wigmore diyetinde bir diğer önemli nokta ise su içmektir. Musluk suyunun içilmesi uygun kabul edilmez, bu nedenle filtre kullanılmalıdır. Damıtılmış su veya kaynak suyu tercih edilmelidir.
Wigmore diyeti 1909 yılında Doğu Avrupa'da doğmuş ve I. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD'ye göç etmiş olan Ann Wigmore (1909-1993) tarafından 1960'larda geliştirilmiştir. Wigmore kendisine doğal şifa yöntemlerini öğreten büyük annesine itimat ederdi. Buna rağmen bu halk bilgeliğini ilk önceleri kullanmamıştı. Fakat sağlığı bozulup, yıllarca kolit, baş ağrısı ve artrit şikayetleri yaşadıktan sonra bu geleneksel yöntemlere yöneldi. Sonunda kanser olduğunu öğrendiğinde, sağlığına kavuşmak için büyük annesinin şifa yöntemlerine başvurdu. Filiz ve buğday çimi suyuna dayalı bir diyetin sonuçlarını kendi üzerinde denedikten sonra, öğrendiklerinden diğerlerinin de yararlanmasını istemiştir.

Wigmore, 1963 yılında Boston'da, canlı gıdalarla beslenme yoluyla kendi kendini iyileştirme yöntemlerini öğretmeye devam etmekte olan Hipokrat Sağlık Enstitüsü'nü (Hippocrates Health Institute) kurdu. Wigmore 1993 yılında bir yangında hayatını kaybetmiştir. Diyeti ise bugün hala yeni takipçiler çekmektedir. Hipokrat Enstitüsü'nün Güney Kaliforniya ve Florida'da da daha sonra şubeleri açılmıştır. 
Wigmore diyeti özellikle buğday çimi suyu ve taze filizler gibi taze ve çiğ gıdalarda yüksek seviyelerde bulunan canlı enzimlerin, vücudun detoksifikasyonu ve yenilenmesi için gerekli olan maddeler sağladığı varsayımına dayanır.

Wigmore rejiminin zindeliği artırması ve bağışıklık sistemini güçlendirmesinin yanı sıra, bireylerin artrit, sindirim sistemi sorunları, alerji ve hatta kanser gibi ciddi hastalıkların üstesinden gelmelerine yardımcı olduğu düşünülmektedir. 
Wigmore diyeti için hazırlıklar arasında sağlıksız besinlerin tüketimini kademeli olarak bırakmak; aloe vera ya da benzer ürünler ile sindirim sistemini temizlemek, sindirimi teşvik etmek için gıdaları mümkün olduğunca oda sıcaklığında tüketmek ve pişmiş herhangi bir gıda yemeden önce çiğ ya da canlı gıda tüketmek yer alır. Pişmiş gıdaların bağırsak gazına neden olduğu, çiğ ve canlı gıdaların sindirimi desteklediği düşünülür. "The Sprouting Book” adlı kitabında Ann Wigmore diyetinde önemli bir rol oynayan filizlerin doğru biçimde nasıl hazırlanacağını da anlatmıştır. 

Bütün doğal terapiler gibi Wigmore diyeti de her türlü çevre ve besin kirliliğinden kaçınıldığında ve genel anlamda sağlıklı bir hayat tarzı benimsendiğinde daha etkilidir. Meditasyon, görselleştirme teknikleri ve bir canlı gıda destek grubuna katılmak gibi spiritüel uygulamalar da sağlıklı bir yaşam tarzının önemli özellikleri olarak kabul edilir. 

Wigmore diyeti uygulayıcıları Canlı Gıda yaşam tarzında önemli bir ilke olarak kabul edilen detoksifikasyonun bazı yan etkileri olabileceği konusunda insanları uyarır. Bu diyetin, kötü beslenme alışkanlıkları nedeniyle yıllar boyunca vücutta birikmiş olan toksinleri vücuttan temizlediğine inanılır. Bu toksinler nihai boşaltım için kan dolaşımına ve lenfatik sisteme karışacaktır. Detoksifikasyon süreci esnasında, diyet yapanlar enerjilerinde azalma ve vücutlarında rahatsızlık hissedebilirler.

Program günlük olarak yorucu olmayan hafif egzersiz yapılmasını, kolonun temizlenmesi için yüksek oranda lif alınmasını, her gün tüm vücudun kuru olarak fırçalanmasını ve spirulina (mavi-detoksifikasyon) kullanılmasını önerir.

Wigmore diyeti tamamen organik bir rejim olduğundan ve ilaçların yanı sıra bütün kimyasalların kullanımından uzak durulmasını gerektirdiğinden başka yan etkilerin görülme riski çok azdır. Bununla birlikte, bazı kişiler bu diyeti tolere edemeyebilir, ayrıca bazı kişilerin reçete edilen gıdalara alerjisi olabilir. 
Holistik terapilerin çoğunda olduğu gibi, alopatik hekimler Wigmore diyetine de şüphe ile yaklaşmaktadır. Ancak, Wigmore'un öngördüğü faydalarla uyumlu olan pek çok klinik vaka ve belgelenmiş kanıt mevcuttur. 

Eğitim ve Sertifikasyon
Özel eğitim veya sertifika gerekli olmadığından dileyen herkes Wigmore rejimini takip edebilir. Holistik uygulayıcıların birçoğu Wigmore'un programını bilir ve bu rejim konusunda bilgi verebilir.

2006 yılında bir Alman araştırması sıkı bir çiğ gıda diyeti uygulamanın kalp hastalığı riskini artırabildiğini bildirilmiştir. Araştırmada, yalnızca sebze, meyve, kabuklu yemişler ve fasulye yiyen insanların %26'sında, yüksek seviyelerdeyken kandaki yüksek kolesterol ve trigliserit ile aynı şekilde damarlara zarar verebilecek bir amino asit olan homosistein düzeylerinin daha yüksek olduğu bulunmuştur. Bu oran, diyetlerine et ve süt ürünleri eklenen bir çalışma grubuyla da karşılaştırılmıştır. Çalışmadaki bilim adamları, yüksek homosistein düzeylerinin büyük ihtimalle, daha çok hayvansal gıdalarda bulunan B12 vitamini yetmezliğine bağlı olduğunu söylemiştir. Çalışmada, B12 vitamini takviyesi içeren bir çiğ gıda diyetinde homosisteinin normal seviyede kalıp kalmayacağı değerlendirilmemiştir. 

Yorumlar

© 2013 alternatifterapi.com Tüm hakları saklıdır.

Eleman Türkiye