Biofeedback - Dikkat Edilmesi Gerekenler

Kişilere fiziksel ve zihinsel tepkilerini ölçümlerle göstererek bunları kontrol etmeyi öğreten yöntemdir.

Biofeedback

Biofeedback ya da uygulamalı fizyopsikolojik geribildirim, kişiye kas gerilimi, ağrı, vücut ısısı, beyin dalgaları ve diğer vücut fonksiyonları ve süreçlerini; gevşeme, imgeleme ve diğer bilişsel kontrol teknikleriyle denetlemeyi öğreten hasta-güdümlü bir tedavidir. Biofeedback adı, bunları yönetebilecek teknikler geliştirebilmesi için hastaya biyolojik sinyallerin geribildirimi ya da gönderilmesi anlamına gelir.

Biofeedback sırasında vücuda özel sensörler yerleştirilir. Bu sensörler hastanın sorun yaratan belirtilere neden olan kalp atışı, tansiyon, kas gerilimi (EMG ya da elektromiyografik feedback), beyin dalgaları (EEC ya da elektroansefalografik feedback), solunum ve vücut ısısı (termal feedback) gibi vücut fonksiyonlarını ölçer. Verileri ise kopya kağıdı, ışıklı görüntüleme ya da bir dizi bip sesi gibi görsel ve/veya işitsel çıktılara dönüştürür. Hasta bir yandan ani feedback’leri biofeedback monitöründen görürken, fiziksel reaksiyonlarını hangi düşünce, korku ve zihin görüntülerinin etkilediğini fark etmeye başlar. Zihin ve beden arasındaki ilişkinin bu şekilde görüntülenmesi ile hasta aynı düşünce ve zihinsel görüntüleri küçük ipuçları olarak kullanabilir, çünkü bunlar anksiyete yerine derin bir gevşeme için hatırlatıcı görevi görür. Bu hatırlatıcılar aynı zamanda kalp atışı, beyin dalgası modelleri, vücut ısısı ve diğer vücut fonksiyonları için de uygulanabilir. Bu ise gevşeme egzersizleri, zihinsel imgeleme ve diğer bilişsel terapi teknikleri ile elde edilir.

Biofeedback tepkisinin meydana gelmesiyle hastalar biofeedback ekipmanı üzerindeki sensör okuyucu vasıtasıyla çabalarının sonuçlarını bilfiil görebilir ya da duyabilir. Bu teknikler bir kez öğrenilip de hasta gevşemek ya da belirtileri ortadan kaldırmak için zihinde canlandırma yöntemine geçebildiğinde, biofeedback ekipmanına daha fazla ihtiyaç duyulmaz. Artık hastanın elinde sorunlarla baş etmesi için güçlü, taşınabilir ve benlik-güdümlü bir tedavi aracı vardır. Beyin dalgalarını okuma ve değiştirme üzerine uzmanlaşmış biofeedback’e bazı yerlerde nörofeedback adı verilir. Beyin, her biri de farklı frekansta çalışan delta, teta, alfa ve beta olmak üzere dört dalga türü üretir. En yavaş frekans dalgası olan delta uyku ile ilgili beyin dalgası modelidir. Normal, uyanıklık durumunda ortaya çıkan beta dalgaları 12 ila 35 Hertz arasında değişir. Beta dalgası ortalaması spektrumun alt sınırına (uyarımaltı) ya da üst sınırına (uyarımüstü) denk düştüğünde sorunlar başlar. Depresyon ya da dikkat eksikliği bozukluğunda uyarımaltı ortaya çıkarken, uyarımüstü ise anksiyete bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk ve aşırı stresin göstergesi olabilir. Beta dalgası nörofeedback’i bu beta dalgası modelini en uygun yer olan 14 Hertz civarına çekerek normalleştirmeye odaklanır. Nörofeedback’in ikinci bir türü olan alfa-teta ise genellikle derin meditatif durumlara atfedilen daha rahatlatıcı alfa (8-13 Hz) ve teta dalgalarını (4-9 Hz) geliştirmeye odaklanır ve madde istismarı tedavisinde bir ölçüde başarılı biçimde kullanılmıştır.

Beyin dalgalarının kullanılmasıyla nörofeedback, beynin dalga modelleri üzerinde etkisi olduğundan şüphelenilen ya da olduğu kanıtlanan epilepsi, dikkat eksikliği bozukluğu, migren, baş ağrıları, ansiyete, depresyon, travmatik beyin hasarı ve uyku bozuklukları gibi çok çeşitli bozuklukların tedavisinde yararlı olabilir. Nörofeedback için kullanılan ekipmanda genellikle çıktı aracı olarak bir monitör kullanılır. Monitör, hastanın uygun beyin dalgası türü üreterek değiştirmeye çalıştığı özel bazı modelleri gösterir. Ya da monitör pozitif bir teşvik ya da ödül vererek hastayı uygun beyin dalgasını ürettiği için ödüllendirebilir. Örneğin çocuklar, monitörde gösterilmekte olan bir bilgisayar oyununda bir dizi başarılı hareketle ödüllendirilebilir. Biofeedback’in türüne bağlı olarak kişinin, uzun vadede belirtilerini kontrol altında tutması için gerekli olan teknikleri öğrenebilmesi için eğitimli bir profesyonelle 30 seansa kadar geçirmesi gerekebilir. Terapistler genellikle hastalarına hem biofeedback’i hem de gevşeme tekniklerini evde tek başlarına uygulamalarını önerir.
1961’de deneysel bir psikolog olan Neal Miller otonom sinir sistemi tepkilerinin (örneğin kalp atışı, tansiyon, gastrointestinal faaliyetler, bölgesel kan akışı) istemli olarak kontrol altında tutulabileceğini öne sürmüştür. Deneylerinin sonuçları, bu tür otonom süreçlerin kontrol edilebilir olduğunu göstermiştir. Bu çalışma ise biofeedback terapisinin oluşturulmasına yol açmıştır. Willer’ın çalışması diğer araştırmacılar tarafından genişletilmiştir. Bu dönemden sonra, 1970’lerde UCLA’dan Dr. Barry Sterman tarafından yapılan bir araştırma hem kedi hem de maymunların beyin dalgalarını kontrol etmek üzere eğitilebildiklerini ortaya koymuştu. Sterman sonraları araştırma tekniklerini epilepsi hastaları üzerinde uygulamış ve biofeedback tekniklerini kullanarak hastaların nöbetlerini yüzde 60 oranında azaltmıştır. 1970’ler boyunca başka araştırmacılar da kardiyak aritmi, baş ağrıları, Raynaud sendromu ve aşırı mide asidi tedavisinde ve derin gevşemeyi öğreten bir araç olarak biofeedback’in kullanımı üzerine raporlarını yayımlamışlardır. Miller ve Sterman’ın ilk çalışmalarından bu yana, biofeedback çok sayıda bozukluğun ve belirtinin davranışsal tedavisinde ilk akla gelen yöntemler arasında yer alır hale gelmiştir.
Biofeedback tempromandibüler eklem bozuklukları (TMJ), kronik ağrı, irritabl bağırsak sendromu (IBS), Raynaud sendromu, epilepsi, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB), migren baş ağrıları, anksiyete, depresyon, travmatik beyin yaralanmaları ve uyku bozukluklarını da içeren çok sayıda bozukluk ve bunların belirtilerini tedavi etmekte başarılı biçimde kullanılmaktadır. Kısmen de olsa stresin tetiklediği hastalıklar da biofeedbackin hedefinde yer alır. Belirli baş ağrısı tipleri, yüksek tansiyon, bruksizm (diş gıcırdatma), travma sonrası stres bozukluğu, yeme bozuklukları, madde istismarı ve bazı anksiyete bozukluklar, hastalara hem kas hem de zihin gerilimini rahatlatma ve gevşeme yeteneğinin öğretilmesiyle tedavi edilebilir. Biofeedback çoğunlukla bu bozukluklardan bazılarının kapsamlı tedavisinin bir bölümü oluşturur.

NASA biofeedback tekniklerini otonom sinir sisteminin bozulduğu şiddetli uzay hastalığına yakalanan astronotların tedavisinde kullanmıştır. Tennessee Üniversitesi’nden bilim adamları yine, otonom sinir sistemi fonksiyon bozukluğundan kaynaklı şiddetli bulantı ve kusma yaşayan kişilerin tedavisi için bu teknikleri uyarlamıştır. Yapılan güncel araştırmalar da biofeedback’in idrar inkontinansı (tutamama) olan hastaların mesane kontrolünü yeniden kazanmasına destek olmada yararlı bir araç olabileceğini göstermiştir. Pelvik taban kaslarını güçlendiren egzersizleri öğrenen kişiler biofeedback’i kullanarak bu kaslar üzerinde yeniden kontrol sağlamışlardır. Uygun kasılmaların ne zaman ve nerede gerçekleştiği konusunda eğitmek üzere, hastaya sensörler yerleştirilir.
Biofeedback tedavisine başlamadan önce terapist ve hasta, hastanın tıbbi öyküsünü ve önceki tedavilerini kaydetmek ve terapinin amaçlarını tartışmak üzere bir başlangıç konsültasyonu yapar. Bir nörofeedback seansından önce ise, hastanın beyin dalgalarının taban çizgisini (baseline) saptamak üzere EEG’si çekilir.

Biofeedback genellikle sessiz ve rahatlatıcı bir atmosferde, hasta için konforlu koltukların bulunduğu bir ortamda uygulanır. Biofeedbackin türüne ve amaçlarına uygun olarak, hastanın vücuduna iletken jel ve/veya yapıştırıcı ile bir ya da daha çok sensör takılır. Bu sensörler arasında şunlar yer alır:
  • Elektromiyografik (EMG) sensörleri: EMG sensörleri, kaslardaki elektriksel faaliyeti, belli ölçüde de kas gerginliğini ölçer. TMJ ya da bruksizm tedavisinde bu sensörler çevre kasları boyunca yerleştirilir. Kronik ağrının diğer kas gruplarındaki elektriksel enerjisi görüntülenerek tedavi edilmesi gerekir.
  • Galvanik deri tepkisi (GSR) sensörleri: Bunlar terleme ya da ter bezlerinin faaliyetini görüntülemek üzere parmaklara yerleştirilen elektrotlardır. Bunlara deri iletkenlik düzeyi (SCL) sensörleri dendiği de olur.
  • Isı sensörleri: Isı ya da termal sensörler vücut ısısını ve kan akışındaki değişimleri ölçer.
  • Elektroansefalografi (EEG) sensörleri: Bu elektrotlar beyin ya da beyin dalgalarının elektriksel hareketini ölçmek üzere kafa derisine tatbik edilir.
  • Kalp atışı sensörleri: Parmak ucuna takılan bir nabız monitörü nabız oranını görüntüler.
  • Solunum sensörleri: Solunum sensörleri oksijen alımını ve karbondioksit verişini görüntüler.
Kalp pili ya da vücuda takılabilen başka elektriksel cihazlar kullanan kişilerin tedaviye başlamadan önce biofeedback terapistini bilgilendirmeleri gerekir çünkü biofeedback sensörlerinin belli türleri bu cihazların çalışmasını engeller. Biofeedback bazı hastalar için uygun olmayabilir. Hastaların tedavi sürecinde aktif rol oynamaya gönüllü olmaları gerekir. Çünkü biofeedback doğrudan davranışsal değişime odaklanır. Geçmişlerini araştırarak belirtileri hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmayı amaçlayan kişilere psikodinamik terapi yararlı olabilir.

Biofeedback fonksiyonlarının işleyişi düzeyine bağlı olarak organik beyin hastalıkları ya da travmatik beyin hasarı gibi bilişsel bozukluğu bulunan kişiler için de uygun olmayabilir. Kökeni bilinmeyen ağrı, belli bazı ağrı belirtileri bulunan hastalar da altta yatan herhangi bir ciddi hastalığını bertaraf etmek üzere biofeedback tedavisine başlamadan önce eksiksiz bir muayeneden geçirilmelidir. Teşhis konulduktan sonra, biofeedback geleneksel tedavi ile eşzamanlı olarak uygulanabilir. Biofeedback yalnızca kapsamlı bir tedavi planının bir parçası olabilir. Organik bir hastalık süreci sergileyen kanser ya da diyabet gibi hastalık ve belirtiler için biofeedback bir ek (tamamlayıcı) tedavi olabilir ve geleneksel tıbbi tedavinin yerine geçemez.

Düzgün biçimde uygulanmış biofeedback ya da nörofeedback seanslarının herhangi bir yan etkisi bulunmamaktadır. 
1999 yılının sonlarında yayınlanan başlangıç niteliğinde bir araştırma nörofeedbackin şizofreni için umut verici yeni bir tedavi aracı olabileceğini göstermiştir. Araştırmacılar şizofrenlerin nörofeedbacki antipsikotik ilaçların beyinde ürettiği beyin dalga modellerini uyarmak için kullandığını rapor etmişlerdir. Şizofreni tedavisindeki etkilerini saptamak için daha ileri çalışmalar yapılması gerekmektedir.

Biofeedback tekniklerinin bir dizi bozukluğu tedavide kullanımı tıp literatüründe geniş ölçüde açıklanmıştır. Menopoz belirtileri ve adet öncesi bozukluğunun (PMS) tedavisi gibi bazı uygulamalar için kontrollü çalışmalar sınırlıdır. Aynı zamanda biofeedback’in DEHB tedavisindeki etkileri ve bu uygulama hakkındaki kontrollü çalışmaların eksikliği üzerine bazı tartışmalar da bulunmaktadır. Pek çok terapist, danışman ve ruh sağlığı doktoru DEHB hastalarını nörofeedback teknikleri ile çok başarılı biçimde tedavi ettiklerini rapor etseler de bazı eleştiriler bu pozitif terapötik etkiyi placebo etkisine bağlamaktadır. Ruh sağlığı doktorları arasında da biofeedbackin bazı zihin hastalıkları için ilk sırada düşünülmesi gereken bir tedavi olup olmadığı ve ilaç verme gibi diğer tedavilerin ne ölçüde ona ek bir terapi olarak kullanılması gerektiği konusunda da tartışmalar mevcuttur.

Eğitim ve Sertifikasyonlar
Biofeedbacki denemek isteyen kişilerin biofeedback teknikleri üzerine eğitim almış bir doktorla temasa geçmeleri gerekir. Diplomalı psikologlar, psikiyatrlar ve doktorlar hastalarını biofeedback teknikleri ile eğitmekte ya da bunu yapan bir doktoru onlara önermektedir. Bazı durumlarda, diplomalı bir profesyonel hastaları tedavi ederken doğrudan onun rehberliğinde çalışacak bir biofeedback teknisyenine de iş verebilir. Biofeedback terapistleri için hali hazırda çalışan terapistlere de sertifikalarını vermiş olan Biofeedback Certification Institute of America gibi pek çok ulusal kuruluş mevcuttur. 

Yorumlar

© 2013 alternatifterapi.com Tüm hakları saklıdır.

Eleman Türkiye