Çevre tıbbının kurucusu iç hastalıkları, immünoloji ve alerjiler konusunda eğitim almış, uzman doktor Theron G. Randolph’dur. Randolph yıllar önce, alerji ve bağışıklık sistemi bozukluklarına dair semptomlar gösteren fakat geleneksel tıbbi bakıma yanıt vermeyen, kronik olarak rahatsızlık çeken hastalarla ilgilenmeye başladı. Randolph kişilerin, alerji uzmanlarının hastalığa neden olan ancak nasıl hasta ettikleri belirlenemeyen çevresel maddeler ve atıklar nedeniyle hasta olduklarına inanıyordu. Randolph’un zamanında geleneksel alerji uzmanları, alerjilerin yalnız immünoglobulin E’nin (IGE) yanıtının ölçülmesiyle tespit edilebileceğine inanıyorlardı. IgE, bir antijen (yabancı madde) bir reaksiyonu tetiklediği zaman bağışıklık sisteminin ürettiği özel bir antikordur. Randolph, alerji testinin yalnız bu teknik kullanılarak yapılmasının bağışıklık sistemi problemlerinin belirlenmesini zorlaştırdığına inanıyordu. Diğer test ve teknikleri kullanarak IgE miktarlarında artışa sebebiyet vermeyen birçok maddenin vücutta alerjik semptomlar ve komplikasyonlar yaratabildiğini buldu. O zamandan bu yana yapılan araştırmalar besin alerjilerinin imminoglobulin G’de (IgG) artışa sebep olduğunu ve IgE’de olmadığını gösterdi. Bilim insanları şimdi ise bağışıklık sisteminin, tek testle ölçülemeyecek kadar karmaşık olduğunu fark ediyorlar.
Randolph ayrıca alerjik ve toksik maddelerin sık sık vücutta birikerek önemli hastalıklara ve problemlere dönüşebildiği belirsiz reaksiyonlar ürettiklerini de buldu. Sayısız yaygın yiyecek ve kimyasallar dahil (özellikle petrokimyasallar ve sanayinin yan ürünleri) bu maddelerin çoğunun daha önceden alerjik veya toksik oldukları düşünülmüyordu. Randolph çevresel ajanların fiziksel semptomların yanı sıra zihinsel ve davranışsal rahatsızlıklara da sebep olabildiğini belirledi. Randolph ve diğer doktorlar tam olarak hangi çevresel faktörlerin hastalıkların oluşumunu etkilediğini belirlemek için intradermal (cilt tabakaları arası) ve sublingual (dil altı) alerji testleri dahil yeni tanısal teknikler geliştirdiler ve kullandılar. Çevre doktorları, belirli yiyecekleri ve kimyasalları çevrelerinden kaldırma yoluyla birçok hastayı iyileştirebiliyorlardı. Randolph çalışmasını hastalar ve çevreleri arasındaki etkileşimi araştırmaya adadı. Randolph ve çalışma arkadaşları tıbbın bu yeni alanını klinik ekoloji olarak adlandırdılar; bu isim daha sonra çevre tıbbı olarak değiştirildi.
Doktorların tedavi süresince hem hastayı hem de hastanın çevresini göz önünde bulundurmaları gerekir ve çevresel faktörler ile hastalıklar arasında sebep sonuç ilişkisi olduğunu düşünmelidir. Çevresel faktörler yiyecekleri, havayı, suyu, yaşam düzenlemelerini ve işyeri ortamlarını kapsar. Olumsuz çevre faktörlerine maruz kalmanın sebep olduğu hastalıklarda sağaltım ilaçlarla değil, hastalığın çevresel sebepleri için test yapılması, bu sebeplerin ortadan kaldırılması ve hastanın direncinin arttırılması ile sağlanabilir. Çevre terapistleri insanlarda hastalık ve olumsuz reaksiyonlara sebep olan kimyasallar, araba egzosları, sigara dumanı, böcek ilaçları, ilaçlar, gıda katkı maddeleri ile toz, küf, hayvan kepeği ve polen gibi yaygın alerjenler dahil bir çok maddeyi dışladılar. Çoğu insanın süt ürünleri, mısır şurubu, şeker, buğday, belirli meyveler ve sebzeler, kabuklu yemişler ve et gibi yaygın yiyeceklere karşı da alerjik ve olumsuz reaksiyonları olabilir. Toksik ve alerjenik maddelere maruz kalmak vücut üzerinde kümülatif bir etki yapabilir; zaman içinde bağışıklık sistemini zayıflatıp zorlar ve vücut bir zamanlar dayanıklılık gösterdiği maddelere karşı aşırı duyarlı (daha savunmasız) hale gelebilir.
2002 yılında Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma, küresel ısınmanın kanarya otu gibi hava kaynaklı alerjenlerin varlığını artırdığını gösterdi. Sanayileşme başladığından bu yana atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu %29 arttı ve gelecek 50-100 yılda ise iki katına çıkması bekleniyor. Ağır karbondioksit yoğunluğu bitkilerin daha hızlı ve daha fazla gelişmelerine, daha fazla alerjen üretmelerine neden oluyor. Halk son yıllarda çevre kirliliğinin bilincine vardıkça çevre tıbbı da gittikçe daha fazla popüler bir hal aldı. Her yıl 700.000’den fazla farklı kimyasal çevreye salınıyor ve rakam her yıl %10 ve daha fazla büyüyor. Toksik ve alerjenik kimyasallar, halı ve mobilya gibi ev malzemelerinden yiyecek ve su gibi temel ihtiyaçlara kadar her şeyde bulunabiliyor. Çevre terapistleri, bağışıklık sisteminin maruz kaldığı yeni kirleticilerin ve sentetik kimyasalların tümüne tolerans gösterememesi nedeniyle yeni sağlık sorunlarının ortaya çıktığına inanıyorlar. Çevreden kaynaklanan hastalıklar bu toksinlere uzun veya sürekli maruz kalmanın kümülatif etkilerinden doğmakta. Çevresel hastalığı olanlar sıradan materyallerin çok ufak miktarlarına dahi aşırı duyarlı hale gelir. Çevreye bağlı olarak gelişen aşırı duyarlılık birçok insanda ağır sakatlıklara sebep olabilir.
Çevre tıbbı geleneksel tıbbın tanımadığı veya tedavi edemediği, bazen ’20. yüzyıl hastalıkları’ olarak adlandırılan bazı yeni hastalıkların ortaya çıktığını fark etti. Bu durumlar arasında çevresel hastalık/multipl kimyasal duyarlılık (ÇH/MÇD), kronik yorgunluk sendromu, fibromiyalji, Körfez Savaşı sendromu ve sağlıksız bina sendromu bulunuyor. Dahası, çevresel sebeplerin kendileri için ana faktörler olduklarına inanılan hastalıklar da artarak (kanser ve astım gibi) çevre tıbbını gittikçe daha fazla önemli hale getiriyor.