AIDS - Alınabilecek Önlemler

Kazanılmış bağışıklık yetmezliği sendromu (AIDS), immün yetmezlik virüsünün (HIV) insanda neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır.

AIDS

AIDS, ilk kez 1981 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde tanınmıştır. İlk maruz kalınmasından sonra uzun bir dönem (latens dönemi) hastalığa neden olmayan HIV virüsü enfeksiyonunun ilerlemiş biçimidir. HIV enfeksiyonu kişinin bağışıklık sistemini zayıflatarak, onu enfeksiyon ve kansere karşı zayıf hale getirir. 

AIDS, yakın tarihin en yıkıcı halk sağlığı sorunlarından biri olarak kabul edilir. 1996'da Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC), Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) 1 milyon kişinin HIV pozitif olduğunu ve 223 bin kişinin de AIDS ile yaşadığını belirtmiştir. Bu hastaların %44'ünün eşcinsel ya da biseksüel erkek, %26'sının heteroseksüel damardan uyuşturucu kullanıcısı ve %18'inin ise kadın olduğu ifade edilmektedir. Buna ek olarak, her yıl yaklaşık 1000–2000 çocuk HIV enfeksiyonu ile doğmaktadır. 2002 yılında CDC, ABD'de 42 bin 136 yeni AIDS tanısı ile bir önceki yıla göre %2.2 oranında artış bildirilmiştir. AIDS vakalarının sayısı eşcinsel ve biseksüel erkekler arasında (düzenli olarak rapor edilen 25 eyalette %7.1 oranında) artmıştır. Bu hastalığın aynı zamanda yaşlı Amerikalılar arasında da artış gösterdiği belirtilmektedir. 1990 ile 2001 yılları arasında, 50 yaş veya üzeri Amerikalılar arasındaki vaka sayısı 16 bin 288'den 90 bin 153'e yükselmiştir. 

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 2001 yılı itibariyle dünya çapında 40 milyon kişinin AIDS hastası olduğunu tahmin etmektedir. Bu vakaların çoğunun, Asya ve Afrika'daki gelişmekte olan ülkelerde görüldüğü belirtilmiştir. 2003 yılında WHO, gelişmekte olan ülkelerde bulunan yaklaşık 6 milyon AIDS hastasına kısa sürede tedavi ulaştırılmazsa, 2010 yılına kadar vaka sayısının 45 milyonu bulacağı konusunda uyarıda bulunmuştur.
AIDS'in seyri genellikle üç evreden oluşsa da, bu seyir, her hastada kesin biçimde izlenmez. 

Akut Retroviral Sendrom

Akut Retroviral Sendrom, tüm hastaların yüzde 50 ila 70'inde ve kadın hastaların yüzde 45 ila 90'ında HIV enfeksiyonunun ilk belirtisi olabilen ve mononükleoza benzeyen bir grup belirtiyi tanımlamak için kullanılan bir terimdir. arasında ateş, halsizlik, kas ağrıları, iştahsızlık, sindirim bozuklukları, kilo kaybı, deri döküntüleri, baş ağrısı ve lenf düğümlerinde kronik şişkinlik (lenfadenopati) yer alabilir. Hastaların yaklaşık yüzde 25 ila 33'ü bu aşamada, beyin ve omuriliği kaplayan zarların iltihaplandığı bir tür menenjit yaşayacaktır. Akut Retroviral Sendrom enfeksiyondan 1 ila 6 hafta sonra gelişir ve 2-4 hafta, bazen de 6 haftaya kadar sürer. Kan testleri bu dönemde virüsün varlığını (viremi) ve kanda viral P24 antijeninin ortaya çıktığını gösterecektir.

Latens Periodu
Akut Retroviral Sendrom aşaması esnasında HIV virüsünün, hastanın lenf düğümlerine girmesinin ardından, ilerlemiş hastalık belirtileri gelişmeden önce, hastalık 10 yıl veya daha uzun süre latens (gizli) aşamada kalır. Latens aşama esnasında virüs, aşağıdaki durumlardan biri veya birkaçının ortaya çıkabileceği lenf düğümlerinde çoğalmaya devam eder:
  • Yaygın Persistan Lenfadenopati (PGL): Yaygın persistan lenfadenopati ya da PGL, HIV'in latens dönem esnasında lenf bezlerinde kronik ve ağrısız şişlikler oluşturmaya devam ettiği bir durumdur. PGL nedeniyle en sık etkilenen lenf düğümleri, boyun, çene, kasık ve koltuk altı bölgelerinde olanlardır. PGL latens dönem esnasında hastaların %50 ila 70'ini etkiler. 
  • Yapısal Belirtiler: Birçok hastada düşük dereceli ateş, kronik yorgunluk ve genel halsizlik gelişebilir. HIV, AIDS'in zayıflatıcı sendrom olarak adlandırılmasının bir nedeni olan gıdaların kötü emilimine, iştah kaybına ve metabolizmanın hızlanmasına neden olabilir. 
  • Diğer Organ Sistemleri: HIV enfeksiyonunun seyri sırasında herhangi bir zamanda, hastalar ağızda pamukçuk denilen maya mantarı enfeksiyonu, açık yaralar ya da ülserler veya diğer ağız enfeksiyonları; ishal, yetersiz beslenme ve kilo kaybına neden olan diğer gastrointestinal semptomlar; akciğer ve böbrek hastalıkları ile kol ve bacaklardaki sinir liflerinde dejenerasyon çekebilir. Sinir sisteminin HIV enfeksiyonu genel kuvvet kaybı, refleks kaybı ve ayakta ya da alt bacaklarda hissizlik veya yanma hissi gibi duygulara yol açar. 
Son-evre AIDS 
Son evre AIDS genellikle CD4 + lenfositlerin (bir tür beyaz kan hücresi) sayısında keskin bir düşüş ve takiben fırsatçı enfeksiyonlar ve kanserlerin sıklığında bir artış ile karakterizedir. Doktorlar, hastalığın ilerleyişini ve farklı ilaçların etkinliğini değerlendirmek için hastanın kanındaki CD4 + lenfosit sayısı ve oranını izler. HIV bulaşan kişilerin yaklaşık %10'unda hastalık açıkça görülen bu aşamaya hiç ilerlemez. 

CD4 + lenfosit sayısı 200 hücre/mm3'ün altına düşerse, hasta fırsatçı enfeksiyon için risk altında olacaktır. Bulaşıcı organizmalar arasında şunlar yer alabilir: 
  • Mantarlar: Ağızda maya mantarı enfeksiyonu (kandidiyazis ya da pamukçuk) ve kriptokoksik menenjit mantar enfeksiyonları arasında sayılabilir.
  • Protozoa: AIDS ile ilgili en sık rastlanan paraziter hastalık Pneumocystis Carinii Pnömonisidir (PCP). AIDS hastalarının yaklaşık %70-80'i ölüm öncesinde en azından bir PCP epizotu yaşar. PCP, AIDS hastalarının %15-20'sinde ani ölüm nedenidir. Bu, hastanın prognozunda önemli bir ölçüttür. Toksoplazmoz, AIDS hastalarında protozoanın neden olduğu diğer bir yaygın enfeksiyondur. Bu kategorideki diğer hastalıklar arasında amebiyazis ve kriptosporidyoz yer alır. 
  • Mikobakteriler: AIDS hastalarında tüberküloz veya MAC enfeksiyonları gelişebilir. Mycobacterium avium-intracellulare sebebiyle gelişen MAC enfeksiyonları, AIDS hastalarının yaklaşık %40'ında oluşur.
  • Bakteriler: AIDS hastalarında cilt ve sindirim sisteminde bakteriyel enfeksiyonların ortaya çıkması muhtemeldir. 
  • Virüsler: AIDS hastaları, Sitomegalo Virüs (CMV), Herpes Simpleks Virüsü (HSV), Varicella Zoster Virüsü (VZV) ve Epstein-Barr Virüsü (EBV) enfeksiyonlarına oldukça yatkındır. Başka bir virüs olan JC virüsü, Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri tarafından AIDS'i tanımlayan bir hastalık olarak kabul edilen beyin sapı, serebrum (multifokal lökoensefalopati veya PML) ve beyincikteki beyin dokusunda ilerleyici tahribata yol açar. 
  • AIDS Demans Kompleksi ve Nörolojik Komplikasyonları: AIDS Demans Kompleksi, hastalığın geç bir komplikasyonudur. Bunun, virüsün beyin üzerindeki doğrudan etkileri ya da yardımcı nedenleri sebebiyle olup olmadığı belli değildir. AIDS Demans Kompleksi sorgulama yeteneğinin kaybı, hafıza kaybı, konsantrasyon eksikliği, ilgisizlik ile inisiyatif yeteneğinin kaybı ve yürürken dengesizlik veya güçsüzlük gibi durumlara sebep olur. Bazı hastalarda nöbetler gelişir.
  • Kas-İskelet Komplikasyonları: Son evre AIDS hastalarında kas iltihapları, özellikle kalça ve eklemlerde artrit benzeri ağrılar gelişebilir. 
  • Oral Belirtiler: Hastalarda, dilde lökoplaki denilen bir durum ortaya çıkabilir. Bu durum aynı zamanda Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi tarafından AIDS'in bir göstergesi olarak kabul edilir. Kıllı lökoplaki, düz veya hafifçe yükseltilmiş olabilen dildeki hastalıklı beyaz doku alanıdır. Bu duruma Epstein-Barr virüsü neden olur. 
  • AIDS ile İlişkili Kanserler: Son evre AIDS olan hastalarda, öncelikle eşcinsel erkekleri etkileyen bir deri tümörü olan Kaposi Sarkomu (KS) gelişebilir. KS, en sık görülen AIDS kaynaklı, kötü huylu tümördür. Ciltte ya da ağızda kırmızımsı mor (Afrikalı-Amerikalılarda kahverengimsi) lekeler veya yamalar en önemli göstergelerindendir. KS hastalarının yaklaşık %40'ının sindirim sistemi ya da akciğerlerinde belirtiler gelişir. KS'ye herpes virüsü neden olur. AIDS hastalarında en sık görülen ikinci sıradaki kanser türü, lenfatik sistemde tümördür (lenfoma). AIDS kaynaklı lenfomalar, genellikle merkezi sinir sistemini etkiler ve çok agresif biçimde gelişir. Kadınlarda invaziv serviks kanseri, AIDS'in en önemli tanısal göstergelerinden biridir.  
HIV, bağışıklık sistemi hücrelerini yok ettiğinden, AIDS vücudun majör organ sistemlerinden herhangi birini etkileyebilen bir hastalıktır. HIV üç hastalık süreci ile vücuda saldırır: immün yetmezlik, otoimmünite ve sinir sistemi fonksiyon bozukluğu. 

İmmün yetmezlik vücudun bağışıklık tepkisinin hasarlı, zayıflamış olduğu ya da düzgün çalışmadığı anlamına gelir. AIDS hastalığında, immün yetmezlik virüsün, yardımcı T hücreleri, makrofajlar ve monositler de dahil olmak üzere bazı beyaz kan hücrelerinde bulunan, CD4 adı verilen bir proteine bağlanması sonucunda ortaya çıkar. HIV, bağışıklık sistemi hücrelerine bağlandıktan sonra hücre içinde çoğalabilir ve hücreyi öldürebilir. AIDS virüsü bazı lenfositleri doğrudan öldürmenin yanı sıra, diğer CD4 hücrelerinin fonksiyonlarını da bozar. Bağışıklık sistemi hücreleri tahrip olduğundan, bir kişinin bağışıklık sisteminin zayıflamasından yararlanan (fırsatçı) enfeksiyonlar ve kanserler gelişebilir.

Otoimmünite, vücudun bağışıklık sisteminin kendi hücrelerini etkileyen antikorlar ürettiği bir durumdur. Antikorlar, antijen denilen spesifik ve genellikle de yabancı bir protein ya da partiküle maruz kalınmasına tepki olarak üretilen özel proteinlerdir. Bu durumda vücut, uygun kan pıhtılaşması ve doku onarımı için gerekli olan kan trombositlerine bağlanan antikorlar üretir. Bağlandıktan sonra antikorlar trombositleri vücuttan atılması için işaretler ve bunlar daha sonra dalak tarafından süzülür. Bazı AIDS hastalarında, kandaki trombosit sayısı anormal derecede aşağı seviyelere düşerek, immun (idiopatik) trombositopenik purpura (ITP) denilen bir bozukluğa sebep olur.

Teşhis
HIV enfeksiyonu çok çeşitli belirtilere yol açtığından Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC), AIDS'i tanımladığı düşünülen 34 durumun bir listesini oluşturmuştur. Hekimler, hastanın aşağıdaki üç gruptan birine dahil olup olmadığına karar vermek için CDC'nin listesini kullanmaktadır:
  •     Laboratuvar bulguları ile ya da laboratuvar bulguları olmaksızın HIV enfeksiyonunın kesin tanıları.
  •     Laboratuvar bulguları ile HIV enfeksiyonunun kesin tanıları.
  •     Laboratuvar bulguları ile HIV enfeksiyonunun olası tanıları.
AIDS'in hemen hemen tüm belirtileri diğer hastalıklarla birlikte görülebilir. Genel fiziksel muayene, normal bulgulardan AIDS ile yakından ilişkili belirtilere kadar değişiklik gösterebilir. Bu belirtiler, dilde kıllı lökoplaki ve kaposi sarkomudur. Doktor hastayı muayene ederken, herhangi bir bulgudan ziyade genel belirti modelini arayacaktır.

Testler
  • Kan Testleri (Seroloji): AIDS için ilk kan testi 1985 yılında geliştirilmiştir. Günümüzde, HIV enfeksiyonuyla ilgili test yapılan hastalara, genellikle kanlarında HIV antikoru olup olmadığını saptamak için bir Enzim-Bağlı-İmmün-Assay (ELISA) testi verilir. Pozitif ELISA sonuçları daha sonra teyit için Western Blot veya Immünofloresan (IFA) analizi ile test edilmektedir. ELISA ve Western Blot testlerinin birleşiminin, HIV'e maruz kalınmasına takiben 4 ile 8 hafta içinde HIV enfeksiyonunu saptamadaki kesinlik oranı %9.9’dan fazladır. Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ve ELISA ve Western Blot testleri, sonuçları yanlış negatif olan HIV hastalarında çok az sayıdaki viral nükleik asitlerin varlığını tespit etmek için kullanılabilir. 2003 yılında, daha hızlı ve daha ucuz bir tek adımlık testin HIV'i tespit etmede, doktor muayenesi ortamında olduğu kadar etkin olduğu kanıtlamıştır. Ancak bu testin HIV'in ilk kontrolünde mevcut testlerin yerini alabilmesi konusundaki etkinliği üzerine daha ileri araştırmalar devam etmektedir.
  • Diğer Laboratuar Testleri: Tanılama kan testlerinin yanı sıra AIDS'in seyrini izlemek için kullanılan başka kan testleri de vardır. Bunlar arasında kan sayımları, viral yük testleri, p24 antijen testleri ve 2-mikroglobulin ölçümleri (2M) yer alır. 
Doktorlar AIDS hastalarında fırsatçı enfeksiyonlar, kanserler ya da başka hastalıkların varlığını teşhis etmek için çeşitli testler kullanabilir. AIDS ile ilgili kanserleri, bazı fırsatçı enfeksiyonları, merkezi sinir sistemi hasarı ve kas kaybını teşhis etmek amacıyla; doku biyopsileri, beyin omurilik sıvısı örnekleri, manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ve bilgisayarlı tomografi (BT) gibi gelişmiş görüntüleme teknikleri kullanılır. İdrar ve dışkı örnekleri, parazitlerin neden olduğu enfeksiyonları teşhis etmek için kullanılır. AIDS gibi, frengi ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklar için de kan testleri yapılır. 

Çocuklarda Tanı
18 aydan daha büyük çocuklarda tanılayıcı kan testi, yetişkinlerinkine benzer şekilde Western Blot testiyle onaylanan ELISA taraması ile gerçekleştirilir. Küçük bebeklerde HIV virüsü doğrudan kültür, PCR testi ve p24 antijen testi ile teşhis edilebilir. 

Belirtiler açısından, çocuklarda erken bir akut sendromu olasılığı yetişkinlere göre daha azdır. Bununla birlikte, gecikmiş büyüme, sık sık hastalık öyküsü, tekrarlayan kulak enfeksiyonları, düşük kan sayımı, kilo yetmezliği ve açıklanamayan ateş en yaygın belirtiler arasında yer alır. AIDS'li çocuklarda bakteriyel enfeksiyonlar, akciğer iltihabı, AIDS ile ilgili beyin bozuklukları gelişme olasılığı, HIV pozitif yetişkinlere göre daha fazladır. 


Risk Faktörleri
AIDS çeşitli yollarla bulaşabilir. HIV bulaşması için risk faktörleri, kategorisine göre değişir: 
  • Cinsel temas: Güvenli cinsel ilişkiye girmeyenler, tek eşli olmayanlar, anal ilişkiye girenler, ilerlemiş HIV enfeksiyonu ve/veya diğer cinsel yolla bulaşan hastalıkları (CYBH) belirtileri olan bir partner ile cinsel ilişkiye girenler büyük risk altındadır. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'da, cinsel yolla bulaşan HIV enfeksiyonu vakalarının çoğu eşcinsel temas sonucu olsa da, Afrika'da hastalık öncelikle heteroseksüeller arasındaki cinsel ilişki yoluyla bulaşır. 
  • Gebelikte bulaşma: Yüksek riskli anneler arasında, hemofili denilen bir anormal kan rahatsızlığı olan ve kan nakline ihtiyaç duyan veya biseksüel olan erkeklerle evli kadınlar, damardan uyuşturucu kullananlar ve HIV enfeksiyonunun heteroseksüeller arasında yüksek oranda görüldüğü çevrelerde yaşayan kadınlar yer alır. Hastalığın ileri aşamalarındaki kadınlarda, hastalığı çocuğa bulaştırma olasılığı daha yüksektir. Anne sütü ile beslenme, bulaşma riskini %10-20 oranında artırır ve tavsiye edilmez. Ancak gebelik ve doğum sırasında Zidovudin (AZT) kullanımı, hastalığın bebeğe bulaşma riskini azaltabilir. 
  • Kontamine yani virüs bulaşmış kan veya kan ürünlerine maruz kalma: 1980'lerin ortalarında kan taramasının uygulanmaya başlanmasıyla kan naklinde HIV bulaşma oranı her 100 bin kişide 1'e düşmüştür. 
  • Sağlık çalışanlarında iğne batması: Bugünkü çalışmalar iğne batması ile HIV bulaşma riskinin yaklaşık her 250 kişide 1 olduğunu göstermektedir. Yaralanan çalışana mevcut standart olan AZT veya üçlü tedavi (HAART) verilmesi halinde, bu oran azalabilir.
HIV, tokalaşma ya da diğer cinsel olmayan gelişigüzel temasla, öksürme veya hapşırma ya da sivrisinek gibi kan emici böcekler aracılığı ile bulaşmaz.

Kadınlar Arasında AIDS 
Kadınlarda AIDS ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Heteroseksüel temas yoluyla HIV enfeksiyonuna maruz kalan kadınlar, ABD'de en hızlı büyüyen risk grubudur. Kadınlarda tanı konan AIDS vakalarının oranı 1985 yılında %18, 1996 yılında ise %7 artmıştır. Bilinmeyen nedenlerden dolayı AIDS'li kadınlar AIDS'li erkekler kadar uzun yaşamamaktadır. 

Çocuklarda AIDS 

AIDS, gebelik süresince, doğum sırasında, anne sütü yoluyla HIV bulaşmış anneden çocuğuna geçebileceği için, HIV pozitif annelerden doğan tüm bebekler risk altındadır. 1997 yılı itibariyle HIV pozitif kadınların %84'ünün çocuk doğurma yaşında olduğu, bu kadınların %41'inin ise ilaç bağımlısı olduğu tahmin edilmiştir. HIV pozitif kadınlardan doğan çocukların %15 ila 30'una virüs bulaşacaktır. 

AIDS, tüm dünyada 1 ile 4 yaş arasındaki çocuklarda 10 ölüm nedeninden biridir. Çocuklarda HIV'e maruz kalma ile AIDS'in ortaya çıkması arasındaki süre, yetişkinlere göre daha kısadır. HIV bulaşmış bebeklerde bir yıl içinde AIDS gelişmesi ve üç yaşına gelmeden önce ölme olasılığı %20-30'dur. Geri kalanlarda AIDS daha yavaş ilerler; çocuk hastalar ortalama yedi yaşına kadar hayatta kalır. Bazıları erken ergenlik dönemine kadar yaşar. 
AIDS hastaları, geleneksel tedaviler etkisiz olduğu zamanlarda ve hastalık belirtilerini azaltmak, ilaç etkilerini yok etmek ve yaşam kalitesini artırmak için takviye olarak tamamlayıcı alternatif tıp tedavilerine yönelir.Alternatif ilaçlar, geleneksel ilaçlar ile etkileşime girebileceği için, hastanın, kullandığı tüm ilaçlar konusunda doktorunu bilgilendirmesi önemlidir.

2003 yılında yayımlanan bir rapor, HIV pozitif bireyler arasında alternatif tıp kullanımı eğiliminde artış olduğunu göstermiştir. Bu çalışma, 1997 rakamlarına göre hastalık belirtilerinin azaltılmasına yardımcı olmak için ya da AIDS tedavisine alternatif tedavi arayışında olanların yüzde 79'unun erkek ve yüzde 63'ünün kadın olduğunu bildirmiştir. 

En çok kullanılan tedaviler rahatlama teknikleri, masaj, kiropratik bakım, kendi kendine yardım grupları, ticari diyetler ve akupunturdur. 

Takviyeler
Laurik yağlar (hindistan cevizi yağı), vücut tarafından, HIV'i inaktive eden monolaurini üretmek için kullanılır. 
Selenyum eksikliği AIDS ile ilişkili hastalık nedeniyle ölüm riskini artırır. Bir çalışmada, bir yıl boyunca günde 250 mikrogram selenomethionin alımının, CD4 hücre sayımı ya da hastalık belirtilerinde herhangi bir iyileşmeye yol açmadığı ortaya çıkmıştır. Günde 1.000 mikrogramdan fazlası toksik yani zehirleyicidir. C vitamininin antioksidan ve antiretroviral (virüse karşı) etkisi vardır. Bir çalışmada tedavinin viral yükü azaltmada bir eğilime yol açtığı bulunmuştur.

DHEA (dehidroepiandrosteron), AIDS hastaları tarafından güçsüzlüğe karşı kullanılır. Bir çalışmada, DHEA'nin lenfosit veya p24 antijen seviyeleri üzerinde hiçbir etkisi olmadığı bulunmuştur. Ancak, 2002'de yapılan bir çalışmada ölçümlerde, ruh sağlığında iyileşmeye işaret eden önemli bir artış ile ilişkili olduğu ortaya çıkmıştır. 

A vitamini eksikliği, artmış mortalite ile ilişkilidir. AIDS'li hamile kadınlarla yapılan çalışmada, plasebo grubu ile karşılaştırıldığında günlük 5000 IU doz A vitamininin viral yükün stabilize edilmesine yol açtığı bulunmuştur. Başka bir çalışmada ise 60 mg A vitamininin CD4 hücreler veya viral yük üzerinde hiçbir etkisinin olmadığı öğrenilmiştir. A vitamininin daha hızlı hastalık progresyonu (ilerleyişi) ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Gebelik esnasında aşırı A vitamini alımı, doğum defektlerine neden olabilir. 

AIDS için Beta-karoten takviyesi, çalışmalar hem yararlı ve hem de zararlı etkiler gösterdiği için, tartışmalı bir konudur. Beta-karoten takviyesi beyaz kan hücresi sayımı ve CD4 hücreleri değişiminde artışa yol açmıştır. Bazı çalışmalar beta-karoten takviyesinin kanser ve kalp hastalığına bağlı ölümlerde artışa yol açtığını göstermiştir.

Nöropatik doktorlar genellikle AIDS için aşağıdaki takviyeleri tavsiye eder:
  • Günlük 150.000 IU beta-karoten.
  • Günde üç defa 2000 mg C vitamini.
  • Günde iki kez 400 IU E vitamini.
  • Günde 1 çorba kaşığı morina balığı karaciğeri yağı.
  • Önerildiği biçimde multivitamin. 
  • Günde iki kez 50-60 mg koenzim Q10.
Bitkiler ve Çin Tıbbı
Çin bitkisel tedavisinin AIDS üzerinde etkinliği ile ilgili küçük bir çalışma umut verici olmuştur. AIDS hastaları, Enhance ve Clear Heat markalarının formüllerine dayalı 31 ot içeren bir tablet almıştır. Bitkisel tedavi grubundaki hastalık belirtileri plasebo grubuna kıyasla azalma göstermiştir. AIDS tedavisinde kullanılan bitkiler şunlardır:
  • Maitake mantarı özü: Önerilen doz, günde iki kez 10 damla.
  • Meyan kökü (Glycyrrhiza glabra) özü, katı form: Önerilen doz, günde iki kez çeyrek ile yarım çay kaşığı.
  • Boxwood ekstraktı (SPV-30): Antiviral etkisi vardır. Önerilen doz, günde üç defa bir kapsül. 
  • Sarımsak konsantresi (Allicin): Stabilize veya artan vücut ağırlığını ve bağırsak hareketlerini azaltmaya ya da Cryptosporidium parvum enfeksiyonundan etkilenen AIDS hastalarında, enfeksiyonu iyileştirmeye yardımcı olmuştur. Ancak, Ulusal Sağlık Enstitüsü'nün 2002'de yaptığı bir çalışma, sarımsak takviyesinin AIDS hastalarını tedavi etmek için kullanılan proteaz inhibitörü düzeylerini azaltabileceğine, bu yüzden de hastaların sarımsak takviyeleri kullanma konusunu hekimler ile tartışmaları gerektiğine dair uyarıda bulunmuştur. 
  • Çay ağacı yağı (Malaleuca): Candida maya mantarı nedeniyle oluşan ağız enfeksiyonunu iyileştirir ya da hafifletir. Çay ağacı yağı sabun, diş ipi, kürdan ve gargara olarak kullanılabilir. 
Psikoterapi ve Stres Azaltma
Ruhsal durumu iyileştirmeye yönelik tedavilerin birçoğunun hastalığın şiddeti ve yaşam kalitesi üzerinde doğrudan bir etkisi olabilir. Birçoğunun etkinliği klinik çalışmalarda kanıtlanmıştır. Bunlar:
  • Masaj
  • Gülme / Mizah
  • Stres yönetimi eğitimi
  • Görselleştirme
  • Bilişsel terapi
  • Aerobik egzersiz
  • Dua
AIDS için diğer tedaviler arasında homeopati, naturopati, akupunktur ve kiropraktik yer alır.  
AIDS'e karşı etkili bir aşı henüz yoktur. İlk HIV bulaşımını ve hastalığın ilerlemesini önlemek için şu an çeşitli aşılar denenmektedir. 2002 yılında raporlar yeni bir aşının potansiyeli olduğunu göstermiştir. Aşı, bir dizi bağışıklık tepkisini uyarabilen 32 HIV gen parçacığından oluşur. İngiliz hükümeti, aynı yıl cinsel ilişki sırasında HIV virüsüne karşı kadınları koruyacak etkili bir jel bulmak için, beş Afrika ülkesi ile birlikte bir araştırma yürütmüştür. Araştırmanın yürütücüleri, cinsel ilişkiden önce uygulanan ve HIV bulaşmasını önlemeye yardımcı olacak bir losyon bulabilirlerse, kadınların kendilerini HIV'den daha iyi koruyabileceklerini düşünmüştür. 2003 yılında, en sık görülen HIV alt türüne karşı bir aşının ilk insan testi başlamıştır. AIDS'in yayılmasını önlemek için alınacak önlemler şunlardır:
  • Tek eşlilik ve güvenli cinsel ilişki, HIV enfeksiyonu riskini önlemenin yanı sıra cinsel yolla bulaşan diğer hastalıkları ve istenmeyen gebelikleri önlemede de başarılıdır. 
  • Damardan ilaç ya da madde kullanıcıları arasında iğne paylaşımından kaçınmak.
  • Her ne kadar kan ve kan ürünleri dikkatle takip ediliyor olsa da büyük bir ameliyata girmeyi planlayan bireyler, kan naklinde enfeksiyon riskini önlemek için ameliyattan önce kan bağışlamak isteyebilir.
  • Sağlık uzmanları, vücut sıvılarını tutarken eldiven ve maske giymeli, iğne batması yaralanmalarından kaçınmalıdır.
  • Kendisine HIV bulaştığından şüphelenen kişi test yaptırmalıdır. Erken tedavi, AIDS'in ilerlemesini engellemekte oldukça önemlidir.
  • HIV enfeksiyonu teyit edilirse, cinsel partneri bilgilendirmek de hayati önem taşımaktadır.

Yorumlar

© 2013 alternatifterapi.com Tüm hakları saklıdır.

Eleman Türkiye