Şeker Hastalığı - Tıbbi Tedavi

Kanda çok fazla şeker bulunması sonucunda ortaya çıkan, çeşitli türleri olan hastalıktır.

Şeker Hastalığı

Şeker hastalığı ifadesiyle vücudun genellikle kan şekerini, yani kan glikozunu nasıl kullandığını etkileyen bir grup hastalık kastedilir. Glikoz, sağlık için yaşamsal önem taşır çünkü kas ve dokuları meydana getiren hücrelerin inşasında önemli bir enerji kaynağıdır. Ayrıca, beyni çalıştıran başlıca yakıttır.

Hangi türü olursa olsun, şeker hastası kişilerin kanlarında nedenleri farklı olsa bile çok fazla şeker bulunur. Kanda bulunan fazla şeker miktarı ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.

Kronik şeker hastalığı 1. tip ve 2. tip olarak ikiye ayrılır. Tersine çevrilme potansiyeli taşıyan şeker hastalıkları arasında gizli şeker (prediyabet) ve gebelik şekeri vardır. Gizli şeker hastalığında kan şekeri normalin üstündedir ama şeker hastalığı adını alacak kadar yüksek seviyede değildir. Gebe şekeriyse hamilelik sırasında oluşur.

1. Tip Şeker Hastalığı
Juvenil diyabet veya insüline bağımlı diyabet olarak da bilinen 1. tip diyabet, pankreasın az miktarda insülin hormonu üretmesi veya bu hormonu hiç üretmemesiyle ortaya çıkan kronik bir rahatsızlıktır. İnsülin, şekerin hücrelere girerek enerji üretebilmesi için gerekli bir hormondur. 1. tip diyabete oranla daha yaygın olan 2. tip diyabet, vücudun insülinin etkilerine karşı dirençli hale gelmesi veya yeterli miktarda insülin üretmemesi sonucunda ortaya çıkar.    

Genetik ve bazı virüslere maruz kalınması gibi birçok farklı faktör 1. tip diyabetin oluşmasında etmen olabilir. 1. tip diyabet genellikle ergenlik döneminde oluşmasına rağmen diğer yaş grupları arasında da görülebilir.

Aktif bir şekilde sürdürülen araştırmalara rağmen, 1. tip diyabetin tedavisi yoktur. Buna karşılık rahatsızlık kontrol edilebilir. Doğru tedavi yöntemiyle 1. tip diyabet rahatsızlığı bulunan kişiler, geçmişte olduğundan daha sağlıklı bir şekilde uzun bir yaşam sürebilirler.  

2. Tip Şeker Hastalığı
Pankreasın yeteri kadar insülin üretmediği veya vücut hücrelerinin insülini doğru şekilde kullanamadığı zaman oluşan, ömür boyu süren bir hastalıktır. İnsülin, enerji için kullanılmak üzere vücudun hücrelerine kan şekerinin, diğer adıyla glikozun girmesine izin verir. İnsülin işini yapamadığı zaman hücreler, ihtiyaç duydukları şekeri alamazlar ve kanda çok fazla şeker birikir. Zamanla kandaki bu fazla şeker, gözlere, kalbe, kan damarlarına, sinirlere ve böbreklere zarar verebilir.

Giderek daha fazla yetişkin ve çocuk, 2. tip şeker hastalığına yakalanmaktadır. Bu, büyük ölçüde kötü yeme alışkanlıkları ve fiziksel hareket eksikliğinden dolayıdır. 
Şeker hastalığı belirtileri ölçülen şeker seviyesinin yüksekliğine göre değişir. Özellikle bazı gizli şeker ya da 2. tip şeker hastalarında başlangıçta hiçbir belirti gözlemlenmeyebilir. 1. tip şeker hastalarındaysa belirtiler hızlı ve daha şiddetli bir şekilde belirebilir. 1. ve 2. tip şeker hastalığı belirtileri içinde şunlar yer alır:
  • Artan susuzluk hissi
  • Sık tuvalet ihtiyacı
  • Aşırı açlık hissi
  • Açıklanamayan kilo kaybı
  • İdrarda ketonlar bulunması (Ketonlar, yeterince insülin bulunmadığında kas ve yağların parçalanmasıyla meydana gelen yan ürünlerdir)
  • Yorgunluk
  • Bulanık görme
  • Yaraların yavaş iyileşmesi
  • Hafif yüksek kan basıncı
  • Dişeti ya da ciltte ve vajina ya da idrar torbasında sıkça rastlanan iltihaplar
1. tip şeker hastalığı her yaşta ortaya çıkabilir ama genellikle çocukluk ve yetişkinlik dönemlerinde gözlemlenir. En sık rastlanan 2. tip şeker hastalığıysa her yaşta görülebilir ve genellikle önlenebilir.

1. Tip Şeker Hastalığının
1. tip diyabet belirtileri çabuk gelişebilir. Bu belirtiler şunlardır:
  • Aşırı susuzluk ve sık idrara çıkma: Kanda biriken aşırı şeker nedeniyle dokulardaki sıvılar çekilir. Bu durum susuzluğa neden olabilir. Sonuç olarak, normalden daha sık olarak su tüketilir ve sık idrara çıkılır.
  • Aşırı açlık hissi: Şekeri hücrelere taşıyacak yeterli insülinin olmaması halinde, kaslar ve organlar enerjisiz kalır. Bu durum yemek yedikten sonra da devam edebilen aşırı açlığı tetikleyebilir. İnsülin olmadan alınan gıdalardaki şeker enerji gereksinimi duyan dokulara ulaşamaz. 
  • Kilo kaybı: Açlığı bastırmak için normalden fazla yemeye rağmen bazen kısa süre içerisinde olmak üzere kilo kaybedilebilir. Enerji veren şeker temininin olmaması sonucu kas dokuları ve yağ depoları büzülebilir. 
  • Yorgunluk: Eğer hücreler şekerden yoksun kalırsa, yorgun ve huzursuz hissedilebilir. 
  • Görüşte bulanıklık: Eğer kandaki şeker seviyesi çok yüksekse gözdeki lensler dahil, dokulardaki sıvılar çekilebilir. Bu durum net bir şekilde odaklanma yeteneğini etkileyebilir. 

2. Tip Şeker Hastalığının
Bazı insanlar, özellikle şeker hastalığı erken dönemde teşhis edildiğinde, belirtilere sahip olmazlar. Bu, kan şekeri seviyesinin çok yavaş yükselmesinden kaynaklanır. Diğer insanlar, aşağıdaki gibi belirtilere sahip olabilirler:
  • Çok susamak.
  • Çok fazla idrar çıkarmak.
  • Kilo vermeye çalışmadan kilo vermek.
  • Bulanık görüş sahibi olmak.
  • Normalden daha aç veya daha yorgun hissetmek.
Bazen bir kişi, düzenli genel sağlık muayenesi sırasında 2. tip şeker hastalığı olduğunu öğrenir. Veya insanlar, yüksek kan basıncı, enfeksiyon veya yavaş iyileşen bir yara gibi başka sağlık sorunları için aldıkları randevu sırasında hastalıkları olduğunu öğrenebilirler. Bazı insanlar, görme sorunları, böbrek hastalığı, sinir hastalığı veya kalp ve kan damarı sorunları gibi şeker hastalığından kaynaklanan ikincil bir hastalık ortaya çıkana kadar şeker hastalıkları olduğunu bilmezler.

Teşhis
Doktor, 2. tip şeker hastalığı olduğunu düşünüyorsa, tıbbi geçmiş hakkında sorular soracaktır, bir genel sağlık muayenesi yapacaktır ve bir kan glikozu testi isteyecektir. Kan glikozu testi, kandaki şeker miktarını ölçen bir kan testidir. Bu test, genelde sabah aç karnına yapılan bir testtir.   
1. Tip Şeker Hastalığının
1. tip diyabetin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bilim insanları, 1. tip diyabet rahatsızlığı bulunan birçok kişide, normal şartlarda zararlı bakteri ve virüslerle savaşan bağışıklık sisteminin yanlışlıkla pankreastaki insülin üreten (islet) hücreleri yok ettiğini bilmektedir. Genetik faktörler bu süreçte önemli bir rol oynayabilir ve bazı belirli virüslere maruz kalmak rahatsızlığı tetikleyebilir.  

Nedeni ne olursa olsun, insülin üreten hücreler bir kere yok edildiğinde, az miktarda insülin üretilir veya vücut bu hormonu hiç üretmez. Normal şartlarda, insülin hormonu, kas ve dokulara enerji sağlanabilmesi için glikozun hücrelere girmesine izin verir. İnsülin, midenin arka kısmında bulunan bir bez olan pankreastan gelir. Her şeyin düzenli bir şekilde işlemesi halinde yemek yendiğinde, pankreas kana insülin hormonu salar. İnsülin kanda dolaşırken, şekerin vücut hücrelerine ulaşmasını sağlayan mikroskobik kapıları açar. İnsülin kandaki şeker miktarını düşürür ve kandaki şeker seviyesi düştükçe, pankreastaki insülin üretimi de azalır.

Karaciğer, glikoz deposu ve üretim merkezi olarak görev yapar. İnsülin seviyesi düşük olduğunda, örneğin uzun bir süre bir şey yenmediğinde karaciğer, kandaki glikoz seviyesini dengede tutmak için depolanan glikojeni glikoza dönüştürür.

1. tip diyabet hastalarında yukarıda belirtilenlerin hiçbiri gerçekleşmez; çünkü glikozun hücrelere girmesini sağlayacak insülin yoktur. Bu nedenle, şeker vücuttaki hücrelere gitmek yerine kanda birikir ve bu da yaşamı tehdit edici sonuçlara yol açabilir.  

1. tip diyabetin nedeni daha yaygın olarak görülen 2. tip diyabetin nedeninden farklıdır. 2. tip diyabette, insülin üreten hücreler hala işlev gösterir; buna karşın vücut insüline karşı dirençli hale gelir veya pankreas yeterli oranda insülin üretmez. 

Risk Faktörleri
1. tip diyabet için bilinen fazla risk faktörü bulunmaz. Buna karşılık araştırmacılar yeni olasılıkları bulmaya devam etmektedir. Bilinen risk faktörlerinden bazıları şunlardır:
  • Aile geçmişi: Ebeveynlerinde veya kardeşlerinde 1. tip diyabet bulunan kişilerde diyabet riski hafif oranda artış gösterir.
  • Genetik: Bazı genler artan 1. tip diyabet riskinin göstergesi olabilir. Bazı durumlarda, genellikle klinik deneyler yoluyla genetik testler, aile geçmişinde rahatsızlığın bulunduğu kişilerde 1. tip diyabet riskinin artış gösterip göstermediğini tespit etmek için uygulanabilir.
  • Coğrafya: 1. tip diyabet riski ekvatordan uzaklaştıkça artış gösterir. Finlandiya veya Sardinya’da yaşayan kişilerde 1. tip diyabet daha sık olarak görülür. Bu oran Amerika’daki görülen vakaların 2 veya 3 katı ve Venezuela’da görülen vakaların 400 katıdır.
  • Virüslere maruz kalma: Epstein-Barr virüsü, koksaki virüs, kabakulak virüsü veya sitomegalo virüs gibi virüslere maruz kalmak insülin üreten hücrelerin bağışıklık sistemi tarafından yok edilmesini tetikleyebilir veya virüsler doğrudan insülin üreten hücreleri istila edebilir. 
  • Düşük D vitamini seviyesi: Araştırmacılar, D vitamininin 1. tip diyabete karşı koruyucu olabileceğini ileri sürmektedir. Buna karşılık, yaygın bir D vitamini kaynağı olan inek sütünün erken yaşlarda tüketilmesi 1. tip diyabet riskinde artışla ilişkilendirilmiştir.  
  • Beslenmeye ilişkin diğer faktörler: Omega-3 yağ asitleri, 1. tip diyabete karşı belli oranda koruma sağlayabilir. Nitrat içeren suları tüketmek 1. tip diyabet riskini artırabilir. Ayrıca, bebeklerde ilk kez tahıl ürünleri tüketme zamanı, 1. tip diyabet riskini etkileyebilir. Klinik bir deney, 3 ila 7 aylık dönemde bebeklere tahıl ürünleri verilmesi gerektiğini saptamıştır. 
Bazı diğer risk faktörleri arasında, annesinin kişiye doğum yaptığında 25 yaşından genç olması veya hamilelik süresince preklampsi (gebeliğin ikinci yarısında gelişebilen hipertansiyon ve proteinüriyle kendisini gösteren rahatsızlık) olması yer alır. Doğumun hemen ardından sarılık veya solunum yolu enfeksiyonu geçirmek de risk faktörleri arasında sayılır.

Komplikasyonlar
1. tip diyabet, kalp, kan damarları, sinirler, gözler ve böbrekler de dahil, vücuttaki birçok temel organı etkileyebilir. Kan şekeri seviyesini çoğu zaman normale yakın değerlerde tutmak birçok sağlık sorunu riskini önemli ölçüde azaltabilir.  

1. tip diyabetin neden olduğu uzun vadeli sağlık sorunlarının gelişimi yıllar sürer. Diyabet ne kadar erken ortaya çıkarsa ve kan şekeri ne kadar az kontrol altında tutulursa, sağlık sorunları riski o denli artış gösterir. Sonuçta, diyabetin neden olduğu sağlık sorunları kişiyi iş görmez hale getirebilir veya yaşamı tehdit edici sonuçlar doğurabilir.
  • Kalp ve kan damarı hastalıkları: Diyabet, göğüs ağrılı (anjin) koroner kalp rahatsızlığı, kalp krizi, inme, kalp damarlarında daralma (damar sertliği) ve yüksek kan şekeri gibi birçok kalp-damar sorunlarının riskini önemli ölçüde artırır. Hatta, Amerikan Kalp Derneği'ne göre diyabet hastalarının %65’i kalp rahatsızlıkları veya kan damarı rahatsızlıkları nedeniyle ölmektedir.   
  • Sinir hasarı (nöropati): Aşırı şeker, özellikle bacaklardaki sinirleri besleyen ince kan damarlarının (kılcal damarlar) duvarlarına zarar verebilir. Bu, genellikle ayak parmak uçları veya parmak uçlarında başlayan, zaman içerisinde yukarıya doğru ilerleyen karıncalanma, uyuşukluk veya yanma hissine veya ağrılara neden olabilir. İyi bir şekilde kontrol altına alınamayan kan şekeri sonuç olarak etkilenen bacaklarda tamamen his kaybına yol açabilir. Sindirimi kontrol eden sinirlerin hasar görmesi, mide bulantısı, kusma, ishal veya kabızlık gibi sorunlara yol açabilir. Erkeklerde sertleşme bozukluğu ortaya çıkabilir. 
  • Böbrek hasarı (nefropati): Böbrekler, kandaki atığı filtreleyen milyonlarca ince kan damarı gruplarını içerir. Diyabet, bu hassas filtreleme sistemine zarar verebilir. Ciddi hasarlar, böbrek yetmezliğine, diyaliz veya böbrek nakli gerektiren geri döndürülemeyen son aşamadaki böbrek hastalıklarına yol açabilir.   
  • Göz hasarı: Diyabet, retinadaki kan damarlarına zarar verebilir (diyabetik retinopati). Bu durum ilerleyen dönemlerde körlüğe yol açabilir. Aynı zamanda diyabet, katarak ve glokom gibi diğer ciddi görüş sorunları riskini artırır. 
  • Ayak hasarı: Ayaklardaki sinir hasarları veya ayaklardaki zayıf kan dolaşımı, birçok ayak sorunu riskini artırır. Ayaklardaki kesikler ve kabarcıklar tedavi edilmediği takdirde ciddi enfeksiyonlara neden olabilir. Ciddi hasarlar ayak parmaklarının, ayağın hatta bacağın kesilmesini gerektirebilir.
  • Cilt ve ağız sorunları: Diyabet, bakteriyel veya fungal enfeksiyonlar gibi cilt enfeksiyonlarına daha duyarlı hale gelinmesine neden olabilir. Dişeti enfeksiyonları özellikle ağız temizliği kötüyse sorun olabilir.
  • Osteoporoz: Diyabet kemiklerdeki mineral yoğunluğunun azalmasına neden olabilir. Bu da osteoporoz riskini artırır.
  • Hamilelikte ortaya çıkan sağlık sorunları: Yüksek kan şekeri seviyesi, hem anne hem de bebek için tehlikeli olabilir. Diyabet rahatsızlığı kontrol altına alınmadığı takdirde, düşük, ölü doğum ve doğum kusurları riski artar. Diyabet, annede diyabetik ketoasidoz, diyabetik göz sorunları (retinopati), hamilelikte ortaya çıkan yüksek kan basıncı ve preklamsi gibi rahatsızlıkların görülme riskini artırır. 
  • İşitme sorunları: İşitme bozuklukları diyabet hastalarında daha sık olarak görülür.
Diyabet rahatsızlığı olan kişilerin bazı farklı durumlara karşı hazırlıklı olmaları gerekir:
  • Araba kullanma: Hipoglisemi her an ortaya çıkabilir. Bu durum araba sürerken de oluşabilir. Direksiyona geçmeden önce kan şekerinin ölçülmesi iyi olacaktır. Eğer kan şekeri seviyesi 70 mg/dL (3.9 mmol/L) altındaysa bir şeyler atıştırılmalı ve 15 dakika sonra kan şekerinin normal bir seviyeye geldiğinden emin olunmalıdır. Düşük kan şekeri, araba kullanırken odaklanmayı veya hızlı şekilde tepki vermeyi zorlaştırır. 
  • İşyeri: 1. tip diyabet iş yerinde bazı zorluklara neden olabilir. Örneğin, araba kullanmak veya ağır makinelerde çalışmak gerekiyorsa, hipoglisemi önemli riskler oluşturabilir. Bu nedenle, kan şekeri testi için kısa bir ara verilmesi veya yiyecek içeceklere kolay ulaşım gibi gerekli düzenlemelerin yapılması konusunda doktor ve işverenle birlikte plan yapmak gerekebilir. Bu sayede diyabet sorunu kontrol altına alınabilir ve kan şekerindeki düşmeler engellenebilir. Diyabet hastaları için iş yerlerinde gerekli değişikliklerin yapılmasını gerektiren yasalar vardır.
  • Hamilelik: 1. tip diyabet hastası hamile kadınlarda hamilelik sırasında daha fazla sağlık sorunu ortaya çıkabileceği için uzmanlar, 1. tip diyabet hastası kadınların hamile kalmadan önce bir incelemeden geçmesini ve A1C değerlerinin 7 oranından düşük olması halinde hamile kalınmasını önerir. Yüksek kan basıncı ilaçları ve kolesterol düşürücü ilaçlar gibi bazı ilaçların kullanımına hamilelik süresince son verilmesi gerekebilir. 1. tip diyabet rahatsızlığı bulunan kadınların bebeklerinde, özellikle diyabet rahatsızlığı hamileliği ilk 6-8 haftasında iyi bir şekilde kontrol altında tutulmadığı takdirde doğum kusurları riski artış gösterir. Bu nedenle hamileliğin planlanması oldukça önemlidir. Hamilelik süresince diyabetin dikkatli bir şekilde yönetilmesi sağlık sorunları riskini diyabet sorunu olmayan bir kadındaki kadar azaltabilir. 
Teşhis
Amerikan Diyabet Derneği, Avrupa Diyabet Çalışmaları Derneği ve Uluslararası Diyabet Federasyonu uzmanlarından oluşan bir komite, 1. tip diyabete karşı aşağıdaki testleri önermektedir:
  • Glikat hemoglobin (A1C) testi: Bu kan testi, son iki üç aydaki ortalama kan şekeri seviyesini gösterir. Test, kırmızı kan hücrelerinde bulunan oksijen taşıyan bir protein olan hemoglobine ilişen kan şekeri oranını ölçer. Kan şekeri seviyesi yükseldikçe, hemoglobine ilişen şeker miktarı artar. İki farklı testten alınan 6.5 veya daha yüksek oranda A1C seviyesi diyabet rahatsızlığı olduğunu gösterir. 5.7 ve 6.4 oranları arasında bir sonuç diyabet öncesi aşamada olunduğunu ve diyabete yakalanma riskinin yüksek olduğunu gösterir. 
Eğer A1C testi yapılamıyorsa veya bu testin yanlış sonuçlar vermesine neden olabilecek hamilelik veya hemoglobin varyantı olarak da bilinen farklı bir tür hemoglobin gibi bazı sağlık durumlar varsa, doktor diyabet teşhisi için aşağıdaki testleri önerebilir:
  • Rastgele kan şekeri testi: Kan örneği rastgele bir zamanda alınır. Kan şekeri değerleri, desilitre başına miligram (mg/dL) veya litre başına milimol (mmol/L) olarak ifade edilir. En son ne zaman yemek yendiği göz önünde bulundurulmadan rastgele ölçülen 200 mg/dL (11.1 mmol/L) veya üzerinde bir kan şekeri değeri, özellikle sık idrara çıkma ve aşırı susuzluk gibi belirtiler gözlemleniyorsa diyabet rahatsızlığı olduğunu belirtir.  
  • Açlık kan şekeri testi: Kan örneği bir şey yemeden geçirilen bir gecenin ardından alınır. 100 mg/dL (5.6 mmol/L) altında açlık kan şekeri seviyesi normaldir. 100 ve 125 mg/dL (5.6 to 6.9 mmol/L) arası açlık kan şekeri seviyesi diyabet öncesi dönem olarak değerlendirilir. Eğer kan şekeri seviyesi 126 mg/dL (7 mmol/L) veya üzerindeyse diyabet rahatsızlığı vardır.
Eğer diyabet teşhisi konulduysa, doktor 1. tip diyabette yaygın görülen oto antikorları kontrol etmek için kan testleri yapacaktır. Bu testler, doktorun 1. tip diyabetle 2. tip diyabeti ayırt etmesini sağlar. İdrarda tespit edilen yağların parçalanması sonucu ortaya çıkan ketonlar 2. tip diyabetten çok 1. tip diyabetin varlığını gösterir.

1. tip diyabet teşhisinin ardından, kan şekeri seviyesi sabitlenene kadar düzenli kontroller yaptırmak gerekir, böylece doktor uygun insülin dozuna karar verecektir. Diyabet rahatsızlığı genellikle hormonal hastalıklar konusunda uzman bir doktor (endokrinolog) tarafından kontrol altına alınır. Kan şekeri kontrol altına alındığında, hormonal hastalıklar uzmanı, her birkaç ayda bir sağlık taraması yaptırılmasını önerecektir. Her yıl yapılan düzenli ve detaylı sağlık taramaları, düzenli yapılan ayak ve göz incelemeleri, özellikle diyabet iyi bir şekilde kontrol altına alınmıyorsa, yüksek kan basıncı veya böbrek sorunları varsa veya hasta hamileyse  oldukça önemlidir.

1. tip diyabet teşhisinin ardından diyabetin iyi bir şekilde kontrol altında tutulması için doktorun düzenli olarak ziyaret edilmesi gerekir. Bu ziyaretler sırasında, doktor, A1C seviyesini de kontrol edecektir. Hedeflenen A1C seviyesi yaşa ve bazı diğer faktörlere bağlı olarak değişiklik gösterir fakat Amerikan Diyabet Derneği genellikle 7 oranının altında bir A1C testi önerir. Bu da ortalama 154 mg/dL (8.5 mmol/L) glikoza eşittir.
Günlük uygulanan kan şeker testleriyle karşılaştırıldığında, A1C testi diyabet tedavisinin ne kadar iyi işlediğini gösterir. A1C seviyesindeki artış insülin rejiminde veya öğün planında değişiklik yapılması gerektiğinin göstergesi olabilir.  

A1C testinin yanı sıra, doktor, kolesterol seviyesini, tiroit fonksiyonlarını, karaciğer fonksiyonlarını kontrol etmek için ve çölyak rahatsızlığı testi için düzenli aralıklarla kan ve idrar örnekleri alabilir. Doktor ayrıca kan basıncını değerlendirir ve kan şekerinin düştüğü ve insülin alınan alanları kontrol eder.

2. Tip Şeker Hastalığının
  • Vücut, insüline vermesi gerektiği gibi yanıt vermez. Bu, hücrelerin kandan enerji için şeker alımını zorlaştırır. Buna insülin direnci denir. 
  • Pankreas, yeterli insülini üretmez.
Kilo, ne kadar hareketli olunduğu ve aile geçmişinin hepsi, vücudun insüline yanıt verme şeklini etkiler. Kilo fazlası varsa, az veya hiç egzersiz yapılmıyorsa, ailede şeker hastalığı varsa 2. tip şeker hastalığı riski daha fazladır.
1. Tip Şeker Hastalığında
1. tip diyabet tedavisinin ömür boyu devam ettirilmesi gerekir ve şu adımları içerir:
  • İnsülin alımı
  • Düzenli egzersiz ve sağlıklı kilonun korunması
  • Sağlıklı gıdalar tüketme
  • Kan şekeri seviyesinin gözlemlenmesi
Tedavinin amacı, diyabetin neden olabileceği sağlık sorunlarını ertelemek veya engellemek için kan şekeri seviyesini normale yakın tutmaktır. Bazen istisnalar olabilse de amaç, gün boyunca kan şekeri seviyesinin 80 ve 120 mg/dL (4.4 to 6.7 mmol/L) arasında ve gece boyunca 100 ve 140 mg/dL (5.6 to 7.8 mmol/L) arasında tutulmasıdır. Doktor, diyabet uzmanı ve diyetisyen yardımıyla kan şekeri seviyesi normale yakın değerlerde tutulabilir.
 
İnsülin ve Diğer İlaç Tedavileri
1. tip diyabeti olan herkesin yaşamına devam edebilmesi için insülin tedavisine ihtiyacı vardır. Hızlı etki gösteren insülin, uzun süreli etki gösteren insülin ve orta dereceli insülinler olmak üzere birçok insülin türü bulunur. Bu insülinlere örnek olarak düzenli insülin, insülin izofan, insülin lispro, insulin aspart, insülin glargin ve insülin detemir sayılabilir. İhtiyaçlara bağlı olarak doktor, gündüz ve gece kullanılmak üzere birkaç insülin türü karışımı önerebilir. Günümüzde insülin enjektör veya insülin pompasının damara zerk edilmesi yoluyla vücuda verilir. İnsülin, kan şekerini düşürmek için ağız yoluyla alınmaz; çünkü mide enzimleri insülin faaliyetini olumsuz etkiler.
  • İnsülin enjeksiyonları: İnce bir iğne, şırınga veya kalem şeklinde olan ve insülin içeren insülin kalemiyle uygulanabilir.
  • İnsülin pompası: Pompa, vücudun dışında taşınan cep telefonu büyüklüğünde bir alettir. İnsülin rezervini, bir boruyla karın bölgesinde deri altına yerleştirilen bir sondaya bağlar. Ayrıca birçok yerde borusuz pompa seçenekleri de bulunur. Vücudun dışında derinin altına uygulanan ufak sondalı bir insülin bölmesi taşınır. Bu insülin bölmesi karın bölgesinde, belde, bacakta veya kolda taşınabilir. Programlama insülin bölgesiyle iletişim kuran kablosuz bir aletle yapılır. Hangi tür pompa kullanılırsa kullanılsın, insülin bölmeleri otomatik olarak belli dozda hızlı etki gösteren insülini vücuda verir. Belirli dozda vücuda verilen bu insülin bazal oran olarak bilinir ve kullanılan uzun süreli etki gösteren insülinin yerini alır. Yemek yendiğinde, pompa aleti alınan karbonhidrata ve mevcut kan şekeri seviyesine göre ayarlanır ve alet, alınan gıdaları karşılayabilecek ve kan şekerinin yükselmesini engelleyecek bolus doz olarak bilinen insülin dozunu vücuda verir.
Bunların dışında önerilebilecek tedavi yöntemleri de vardır:
  • Pramlintid: Yemeklerden önce enjekte edilen bu etken madde, yemeklerden sonra görülen ani yüksek kan şekerini önlemek için besinlerin midedeki hareketlerini yavaşlatır.
  • Düşük dozda aspirin tedavisi: Doktor, kalp ve kan damarı hastalıklarını engellemek için düşük dozda aspirin tedavisi verebilir.
  • Yüksek kan basıncı ilaçları: Yüksek kan şekeri olmasa bile, doktor anjiotensin dönüştürücü enzim inhibitörleri ve anjiotensin II reseptör engelleyiciler gibi ilaçları yazabilir; çünkü bu ilaçlar kan basıncını düşürür ve böbreklerin sağlığının korunmasına yardımcı olur. Bu ilaçlar kan basıncı 130/80 mmHg’nin altında olan diyabet hastaları için önerilir. 
  • Kolesterol düşürücü ilaçlar: Yüksek kan basıncı ilaçlarında olduğu gibi doktor kolesterol seviyesinin yükselmesini beklemeden, statinler diye bilinen kolesterol düşürücü ajanları verebilir. Kolesterol kontrolü, artan kalp hastalıkları riski nedeniyle diyabet rahatsızlığı olan kişilerde daha etkin bir şekilde kontrol atında tutulmalıdır. Amerikan Diyabet Derneği, düşük yoğunluktaki kolesterolün (kötü kolesterol) 100 mg/dL altında ve yüksek yoğunluktaki kolesterolün (iyi kolesterol) 50 mg/dL üzerinde olmasını önerir. Kanda bulunan diğer bir çeşit yağ olan trigliserit seviyesinin 150 mg/dL altında olması önerilir.
Sağlıklı Beslenme ve Karbonhidrat Sayımı 
Meyveler, sebzeler ve tam tahılların bolca tüketilmesi gerekir. Bu gıdaların besin değerleri yüksektir, yağ oranları ve kalorileri düşüktür. Ayrıca bu gıdalar daha az hayvansal ürün ve şeker tüketimi anlamına gelir. Bu diyabetli hastalar için de en iyi yeme planıdır.

Alınan gıdalardaki kalorilerin nasıl sayılması gerektiğini bilmek gerekir. Bu sayede, alınan karbonhidratları düzenli bir şekilde metabolize edebilmek için gerekli olan insülin uygulanabilir. Diyetisyen sağlık amaçlarına, gıda seçimlerine ve yaşam tarzına uygun bir öğün programı hazırlamaya yardımcı olacaktır.

Fiziksel Aktiviteler
Herkesin düzenli olarak aerobik egzersizlerine ihtiyacı vardır ve 1. tip diyabeti olanlar da düzenli aerobik egzersizleri yapmalıdır. Egzersiz programına başlamak için doktordan onay alınmalıdır. Daha sonra yürüyüş, yüzme veya bisiklete binme gibi sevilen aktiviteler seçilebilir. En önemlisi, bu fiziksel aktiviteleri yaşamın bir parçası haline getirmektir. Haftanın çoğu günü 30 dakika egzersiz yapmak hedeflenmelidir. Esneme hareketleri ve güç artırıcı egzersiz hareketleri de önemlidir. Bir süredir aktif olmayan kişiler, hafif bir egzersiz programıyla başlamalı ve yavaş yavaş egzersizlerin yoğunluğunu artırmalıdır.

Fiziksel aktivite sonrası genelde uzun süreli olarak kan şekerinin düştüğü unutulmamalıdır. Yeni bir aktiviteye başlayınca, nasıl etkilendiğini görmek için kan şekeri normalden daha sık kontrol edilebilir. Yapılan yoğun aktivite nedeniyle öğün planını veya insülin dozunu değiştirmek gerekebilir. Eğer insülin pompası aleti kullanılıyorsa, kan şekerinin düşmesini engellemek için geçici bir bazal oran belirlenebilir. Bu ayarlamanın nasıl yapılacağı konusunda doktora veya diyabet uzmanına danışılabilir.

Kan Şekerinin Gözlemlenmesi 
Seçilen veya kişi için gerekli insülin tedavisinin türüne -tek doz insülin, birden fazla doz insülin veya insülin pompası- bağlı olarak kan şekeri seviyesinin günde en az dört kez veya daha fazla kez kontrol edilerek kaydedilmesi gerekebilir. Dikkatli gözlem, kan şekeri seviyesinin hedeflenen değerler arasında tutulmasını sağlamanın tek yoludur. Daha iyi bir sonuç almak için kan şekeri seviyesi ölçülmeden önce eller mutlaka yıkanmalıdır.  

İnsülin alınsa veya sıkı bir öğün programı uygulansa bile kandaki şeker miktarı tahmin edilemeyen bir şekilde artış gösterebilir. Diyabet tedavi ekibinin yardımıyla kan şekerinin aşağıdaki etmenlere göre nasıl değişiklik gösterebileceği öğrenilebilir.
  • Besinler: Neyin, ne kadar yendiği kan şekeri seviyesini etkileyecektir. Kan şekeri, öğünlerin ardından bir iki saat süre boyunca en yüksek değerdedir.
  • Fiziksel aktivite: Fiziksel aktiviteler kandaki şekeri hücrelere iletir. Ne kadar aktif olunursa, kan şekeri seviyesi o kadar düşük olur. Alışılmamış fiziksel aktiviteler yapılmadan önce alınan insülin dozunu düşürmek gerekebilir.  
  • İlaç tedavisi: Kan şekeri seviyesini düşürmek için insüline ihtiyaç vardır. Buna karşın diğer ilaç tedavileri de kan şekeri seviyesini etkiler ve diyabet tedavi planında değişiklik yapılmasını gerektirebilir.
  • Hastalıklar: Soğuk algınlığı veya diğer hastalıklar sırasında, vücut kan şekeri seviyesinin artmasına neden olan hormonlar salgılar. Bu nedenle diyabet tedavi planında değişiklik yapılması gerekebilir.
  • Alkol: Alkol, alınan alkol miktarına ve alkolle birlikte bir şey yenilip yenilmemesine bağlı olarak kan şekeri seviyesinde yükselmelere veya düşmelere neden olabilir. Eğer içki içmek isteniyorsa makul miktarlarda tutulmalıdır.
  • Stres: Uzun stres ataklarına karşı vücudun üretebileceği hormonlar insülinin düzenli çalışmasına engel olabilir.
  • Kadınlarda hormon seviyelerindeki dalgalanmalar: Eğer adet döneminde hormon seviyesinde dalgalanmalar oluşuyorsa, kan şekeri seviyesi özellikle adet kanamasından önceki hafta değişebilir. Menopoz da kan şekeri seviyesinde değişikliklere neden olabilir. 
Devamlı glikoz gözlemi, kan şekeri seviyesi gözlemlemenin en yeni yöntemidir ve hipoglisemiye karşı duyarsızlık geliştiren kişilere oldukça yardımcı olabilir. Devamlı glikoz monitörleri ince bir iğneyle cildin altına uygulanır. Bu monitörler kandaki glikoz seviyesini birkaç dakikada bir ölçer. Devamlı glikoz gözlemi, henüz standart olabilecek kadar doğru bir kan şekeri gözlemi yöntemi olarak düşünülmemektedir. O nedenle bu yöntem kan şekerinin kayıt altında tutulması için diğer yöntemlere alternatif bir yöntem değildir; fakat ek bir görüntüleme yöntemidir.

Araştırılmaya devam edilen bazı diğer tedaviler şunlardır:
  • Pankreas nakli: Başarılı bir pankreas nakliyle insülin kullanmaya gerek kalmaz. Buna karşın, pankreas nakli her zaman başarılı değildir ve bu işlemin bazı riskleri vardır. Organın vücut tarafından reddedilmesini önlemek için yaşam boyunca güçlü bağışıklık bastırıcı ilaçlar kullanmak gerekecektir. Bu ilaçlar yüksek enfeksiyon riski veya organ hasarları gibi ciddi yan etkilere neden olabilir. Bu yan etkiler diyabet rahatsızlığının kendisinden daha ciddi olduğu için pankreas nakli genellikle diyabet rahatsızlığının kontrol altında tutulamadığı kişilerde uygulanır.
  • İslet hücre nakli: Araştırmacılar, donörden alınan, yeni insülin üreten hücreler sağlayan islet hücre nakli üzerinde çalışmaktadır. Bu deneysel işlem, geçmişte sorunlar yaratmış olsa da, islet hücrelerinin vücut tarafından reddedilmesini önleyen yeni teknikler ve daha etkili ilaçlar gelecekte operasyonun başarısını artırabilir. Buna karşılık islet hücre nakli bağışıklık bastırıcıların kullanılmasını gerektirir ve vücuttaki doğal islet hücrelerinde olduğu gibi, vücut çoğu zaman nakledilen islet hücrelerini de yok eder. 
  • Kök hücre nakli: 2007 yılında Brezilya’da yapılan bir çalışma, yeni 1. tip diyabet teşhisi konulmuş küçük bir grup insanın kendi kanlarından yapılan kök hücre tedavisi gördükten sonra insülin kullanmayı bırakabildiğini saptamıştır. Bağışıklık sisteminin tamamen işlev dışı bırakılarak tekrar oluşturulmasını içeren kök hücre nakli, riskli olmasına rağmen, bu teknik bir gün 1. tip diyabet için ek tedavi seçeneği olabilir.    
Çabalara rağmen bazen bazı sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Belirli 1. tip diyabet sorunları acil yardım gerektirir. Bu sağlık durumları tedavi edilmediğinde ataklara ve bilinç kayıplarına (koma) neden olabilir.

Düşük Kan Şekeri (Hipoglisemi): Bu durum kandaki şeker seviyesinin hedeflenen seviyenin altına düşmesi sonucunda ortaya çıkar. Kan şekeri seviyesi öğün atlamak, normalden yoğun fiziksel aktivite veya fazla insülin enjekte edilmesi gibi birçok nedene bağlı olarak düşebilir. Düşük kan şekerinin erken belirtileri arasında şunlar yer alır:
  • Terleme
  • Titreme
  • Açlık
  • Güçsüzlük
  • Endişe
  • Baş dönmesi veya sersemlik hissi
  • Cilt renginde solukluk
  • Hızlı ve düzensiz kalp atışları
  • Yorgunluk
  • Baş ağrısı
  • Görüşte bulanıklık
  • Asabiyet
Düşük kan şekerinin ileri belirtileri gençlerde ve yetişkinlerde bazen alkol zehirlenmesiyle karıştırılabilir. Bu belirtiler: 
  • Uyuşukluk
  • Zihin bulanıklığı
  • Davranışlardan bazen önemli ölçüde değişiklikler
  • Koordinasyon eksikliği
  • Havale
Hipoglisemi gece ortaya çıkarsa aşırı terleme veya baş ağrısı olabilir. Doğal rebound etki sayesinde gece ortaya çıkan hipoglisemi, sabah ilk olarak yüksek kan şekerine yol açabilir. Eğer kan şekeri düşük çıkarsa, meyve suyu içilebilir, glikoz tabletleri alınabilir, kesme şeker yenilebilir, normal soda (diyet değil) veya başka bir şeker kaynağı tüketilebilir. Ardından 15 dakika sonra kandaki şeker seviyesinin normal aralığa çıktığından emin olmak için kan şekerini tekrar ölçülür.  Eğer kan şekeri normal seviyede değilse, daha fazla şeker tüketilir ve bir 15 dakika sonra kan şekeri seviyesi tekrar ölçülür. Kan şekeri seviyes, normal değerlere erişinceye kadar bu işlem tekrarlanır. Kan şekeri seviyesi normale çıktığında bir öğün veya aperatif yenilebilir. Fıstık ezmesi ve kraker gibi karıştırılmış gıda kaynakları, kan şekerinin düzenlenmesine yardımcı olur.   

Kan glikozu ölçme aleti olmasa da, hipoglisemi belirtileri gözlemleniyorsa düşük kan şekerine müdahale edilmelidir. Ardından mümkün olduğunca kısa sürede test yapılmalıdır. Hastalar yanında her zaman hızlı etki gösterecek bir şeker kaynağı bulundurmalıdır.

Düşük kan şekeri tedavi edilmediğinde bilinç kaybına neden olabilir. Bu durumda, kana şeker salınmasını sağlayan bir hormon olan glukagonun acil bir şekilde vücuda enjekte edilmesi gerekebilir. Evde, iş yerinde veya dışarıda glukagon acil yardım kiti bulundurulmalı ve bu kitin son kullanma tarihinin geçmediğinden emin olunmalıdır.

Hipoglisemiye Karşı Duyarsızlık: Bazı kişiler, kan şekerlerinin düştüğünü hissetme yetilerini kaybedebilir. Bunun nedeni kişide hipoglisemiye karşı duyarsızlığın oluşmasıdır. Hipoglisemiye karşı duyarsızlık geliştiren kişilerin vücudunda, düşük kan şekerine karşı baş dönmesi veya baş ağrısı gibi belirtiler ortaya çıkmaz. Kişi ne kadar fazla düşük kan şekeri sorunuyla karşı karşıya kalırsa, hipoglisemiye karşı duyarsızlık riski o kadar artar. Hipoglisemi ataklarını birkaç hafta süreyle engelleyerek, hipoglisemiye karşı tekrar duyarlılık kazanılabilir.  

Yüksek Kan Şekeri (Hiperglisemi): Kan şekeri birçok nedenle ortaya çıkabilir. Bu nedenler arasında aşırı yemek, yanlış gıdaları tüketmek, yeterli miktarda insülin almamak ve hastalıklar yer alır. Aşağıdaki belirtilere karşı dikkatli olunmalıdır:
  • Sık idrara çıkma
  • Aşırı susuzluk
  • Görüşte bulanıklık
  • Yorgunluk
  • Mide bulantısı
  • Asabiyet
  • Açlık
  • Odaklanma güçlüğü
Hiperglisemiden şüpheleniliyorsa, kan şekeri kontrol edilmelidir. Öğünleri veya ilaç tedavilerini ayarlamak gerekebilir. Eğer kan şekeri hedeflenenden yüksekse, insülin iğnesi veya pompası kullanarak kan şekerini normale çekmek gerekir. Kan şekeri seviyesi, yükseldiği kadar kolay düşmez. Eğer insülin pompası kullanılıyorsa pompa alanındaki rastgele yüksek kan şekeri değerlerini değiştirmek gerektirebilir.

Eğer kan şekeri seviyesi arka arkaya iki kez 250 mg/dL (13.9 mmol/L) üzerine çıkarsa, idrar test çubuğu yardımıyla ketonlar test edilir. Eğer kan şekeri seviyesi yüksekse veya ketonlar mevcutsa egzersiz yapılmamalıdır. Eğer idrarda az miktarda keton mevcutsa ketonları temizlemek için fazla sıvı tüketilmelidir. Eğer kan şekeri, düzenli olarak 300 mg/dL (16.7 mmol/L) üzerinde çıkıyorsa, doktordan yardım alınmalıdır.

İdrarda Artan Ketonlar (Diyabetik Ketoasidoz): Eğer hücrelerin enerjiye ihtiyacı varsa vücut yağları yakmaya başlayabilir. Bu da keton adı verilen toksin asitlerin oluşmasına yol açar. Bu ciddi sağlık sorununun belirtileri şunlardır:
  • Mide bulantısı
  • Kusma
  • Karın ağrısı
  • Nefeste tatlı ve meyveli bir koku
  • Kilo kaybı
Eğer ketoasidozdan şüpheleniliyorsa, reçetesiz satılan kitlerle aşırı keton testi yapılabilir. Eğer idrardaki keton miktarı yüksekse derhal doktordan yardım alınmalıdır. 

2. Tip Şeker Hastalığında
2. tip şeker hastalığını tedavi etmenin anahtarı, kan şekeri seviyesini kontrol etmektir. Aşağıdakilerin hepsi, kan şekerini azaltmaya yardım eder:
  • Sağlıklı yiyecekler yemek
  • Kilo fazlası varsa kilo vermek
  • Düzenli egzersiz yapmak
  • Bazı vakalarda, ilaç almak
Şeker hastalığı tedavisi, aynı zamanda hastalığı kontrol altında tutmak için kan şekeri seviyelerini kontrol etmeyi de içerir. Yüksek ve düşük kan şekeri işaretlerini izlemek önemlidir. Her ikisi de sorunlara neden olabilir ve tedavi edilmesi gerekir. Şeker hastalığı olan insanların tedavinin işe yaraması ve daha ciddi sağlık sorunlarına yakalanmaması için düzenli genel muayene olmaları gerekir.
1. tip diyabet ciddi bir rahatsızlıktır. Diyabet tedavisi planı oldukça yoğun bir çaba gerektirir ve bu bazen can sıkıcı olabilir. 1. tip diyabet rahatsızlığının dikkatli bir şekilde yönetilmesi ciddi, hatta yaşamı tehdit eden sağlık sorunları riskini azaltabilir. Aşağıdaki öneriler göz önünde bulundurulmalıdır:
  • Diyabeti kontrol altına almak için çaba gösterilmelidir.
  • Diyabet rahatsızlığı olduğunu gösteren bir bileklik takılabilir. Düşük kan şekeri vakalarına karşı glukagon kiti bulundurulmalı ve yakınların bu kitin kullanımını bildiğinden emin olunmalıdır.   
  • Düzenli olarak fiziksel incelemelere ve göz incelemelerine gidilmelidir.
  • Bağışıklık sistemi korunmalıdır.
  • Dişlere özen gösterilmelidir.
  • Ayaklara özen gösterilmelidir.
  • Kan basıncı ve kolesterol seviyesi kontrol altında tutulmalıdır.
  • Eğer sigara veya tütün ürünleri kullanılıyorsa, doktordan bırakmak için yardım istenmelidir.
  • Alkol almak isteniyorsa, makul miktarlarda veya yemekle birlikte alınmalıdır.   
  • Sağlıklı kilo korunmalıdır. Bazı kişiler kilo verebilmek amacıyla diyabetik ketoasidoza neden olması için insülin kullanımını manipüle edebilir. Bu sağlık durumuna diabulimia adı verilir. Bu oldukça sağlıksız bir kilo verme yöntemidir ve oldukça tehlikelidir.    
  • Stres ciddiye alınmalıdır. Rahatlama teknikleri öğrenilmeli ve bol bol uyunmalıdır.
  • Pozitif kalmaya özen gösterilmelidir. 
1. Tip Şeker Hastalığına Karşı
1. tip diyabeti önlemek için yapılabilecek bir şey yoktur. Günümüzde bu rahatsızlığı önleyecek bilinen bir yöntem bulunmamaktadır. Buna karşın, araştırmacılar, diyabet riski yüksek olan kişilerde 1. tip diyabetin önlenmesi üzerinde çalışmaktadır. Bir grup araştırmacı da diyabet teşhisi yeni konulmuş kişilerde islet hücrelerinin yok edilmesinin önlenmesi üzerinde çalışmaktadır. 

2. Tip Şeker Hastalığına Karşı
Eğer 2. tip şeker hastalığı için risk taşınıyorsa veya hafif şeker hastalığınız varsa, düzenli egzersiz yaparak ve neyin, ne kadar yendiğine dikkat ederek şeker hastalığı önlenebilir. Fazla kilo varsa, birkaç kilo kaybetmenin (5-10 kilo) hastalığı önlemede ve geciktirmede oldukça faydası olur.

Yorumlar

© 2013 alternatifterapi.com Tüm hakları saklıdır.

Eleman Türkiye